Hakan Erdem: “Osmanlılar için modernleşmenin amacı Avrupa toplumlarına kültürel olarak benzemek değildi.”
Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), “Tarihi Konuşmalar” dizisi kapsamında Dr. Hakan Erdem’i ağırladı. 20 Mart 2025 tarihinde Selim Ahmetoğlu’nun moderatörlüğünde çevrim içi olarak gerçekleşen “Osmanlı İmparatorluğu’nda III. Selim ve II. Mahmud Dönemlerinde Modernleşme Teşebbüsleri” başlıklı konuşmaya çok sayıda dinleyici katıldı.
Prof. Dr. Hakan Erdem, konuşmasına “Osmanlı’nın son döneminde modernleşme sıkça tekrar edilen bir kavramdı. Peki, Osmanlı bu modernleşmeyi nasıl görüyordu?” sorusuna yanıt vererek başladı. Osmanlı’da “modern öncesi” ve “modern sonrası” gibi kavramların kullanıldığını, ancak modernleşme teriminin Osmanlı tarafından uzun süre tercih edilmediğini belirtti. Bunun yerine “ıslahat” ve “teceddüt” gibi kavramların kullanıldığını ifade etti. Tarihçi olarak, erken modern çağın sona erişiyle ilgili farklı tarihlerin bulunduğunu belirten Erdem, Fransız Devrimi’nin bu sürecin önemli bir dönüm noktası olduğunu vurguladı. Osmanlı açısından modernleşmenin amacının Avrupa toplumuna kültürel bir benzetme yapmak olmadığını, bunun daha çok tarihsel gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıktığını dile getirdi. Günümüzde modernleşmenin genellikle seküler bir kavram olarak algılandığını, ancak Osmanlı için bu durumun geçerli olmadığını ifade etti.
Erdem, Osmanlı İmparatorluğu’nda II. Mahmud’un “müceddid” olarak anıldığını, yani devletin ve dinin yenileyicisi olarak görüldüğünü belirtti. Başlangıçta dinî bir anlam taşıyan bu kavramın zamanla daha seküler bir hâl aldığını vurguladı. Modern tarihçilerin gözünden bakıldığında, modernleşmenin en önemli unsurlarından birinin merkezîleşme olduğunu ifade eden Erdem, 18. yüzyılın sonunda Osmanlı’ya şeklen bağlı, ancak fiilen kendi kendini yöneten toplulukların bulunduğunu belirtti. Kağıt üzerinde merkezî bir ordu olsa da savaşların genellikle yerel ayanların orduları tarafından sürdürüldüğünü anlattı. Osmanlı modernleşmesinin, esasen ordu reformlarıyla gerçekleştiğini ve 18. yüzyılda anayasal bir sistem kurma girişimlerinin başladığını ifade etti. Bu bağlamda, Kabakçı Mustafa Ayaklanması’na da değindi. Hakan Erdem, Sened-i İttifak’ın Osmanlı imparatorluk sisteminin nasıl şekilleneceğine dair anayasal nitelikte bir belge olduğunu vurguladı. Osmanlı padişahının bu süreçte doğrudan taraf olarak yer aldığını, Nizam-ı Cedid reformlarının da oy birliğiyle alınan kararlarla şekillendiğini ifade etti. III. Selim döneminde reformların ortak kararlarla gerçekleştirildiğini belirten Erdem, Tanzimat Fermanı’nın getirdiği yeniliklerin de ayrıntılı bir şekilde ele alındığını söyledi. Tanzimat Fermanı’nın halka yeni güvenceler sunmayı amaçladığını, Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun ise bireylere bazı temel doğal hukuk garantileri sağlamayı hedeflediğini belirtti. Kanunlara uyum meselesinin önem arz ettiğini ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu’na sadık kalınacağına dair yemin ettirildiğini vurguladı. Bu fermanın, genel bir metin olarak halka hitap ettiğini söyledi. Sened-i İttifak’ın anayasal yönü güçlü bir uzlaşma belgesi olduğunu ifade eden Erdem, bu belgenin padişah, merkezi devlet ve ayanlar arasında bir anlaşma niteliği taşıdığını aktardı. Osmanlı tarih yazıcılığında, bu sürecin bir merkezîleşme girişimi olarak değerlendirildiğini söyledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda herkesin padişaha sadakat göstermekle yükümlü olduğunu belirtti. Erdem, Nizam-ı Cedid döneminin başarısız olduğunu ve III. Selim’in Nizam-ı Cedid’i kendi elleriyle kaldırmak zorunda kaldığını dile getirdi. IV. Mustafa tahta çıktığında yeniçeriler dışında asker kalmadığını ve Alemdar Mustafa Paşa’nın Balkanlar’dan bir ordu toplayarak geldiğini anlattı. Yeniçerileri hakimiyet altına alan Alemdar Mustafa Paşa’nın IV. Mustafa’yı tahttan indirerek III. Selim’i yeniden tahta çıkarmak istediğini belirtti. Ancak IV. Mustafa’nın III. Selim’i öldürttüğünü, II. Mahmud’un bu süreçte emir vermesine rağmen durumu kontrol edemediğini ifade etti. Alemdar Mustafa Paşa’nın kendini sadrazam ilan ettirdiğini ve Sekban-ı Cedid ordusunu kurduktan sonra Sened-i İttifak’ın devreye girdiğini aktardı.Erdem, günümüzde yeniçerilerin kaldırılmasına “Vaka-i Hayriye” dendiğini, bu terimin Es’ad Efendi tarafından verildiğini ve günümüze kadar bu şekilde geldiğini belirtti. II. Mahmud’un, Es’ad Efendi’ye “Üss-i Zafer” adlı propaganda kitabını yazdırdığını ifade etti.
Konuşmasını “18. yüzyıl, Osmanlı modernleşme dönemi ve anayasal sistemin oluşum sürecidir. Bütün reformlar, yeni bir anayasal sürecin başlangıcını teşkil etmektedir.” sözleriyle sonlandıran Hakan Erdem, gelen sorularla programı bitirdi. Kaçıranlar veya yeniden izlemek isteyenler ilgili bağlantıya tıklayabilirler.