Hayrettin İhsan Erkoç: “Türk Mitolojisinde hayvanlar ve bitkiler sadece fiziksel varlıklar değil, anlam yüklü sembollerdir”

Öteki Buluşmalar - 25 Kasım 2024 Pts

Samsun Üniversitesi Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM) tarafından düzenlenen “Dünya Kültürlerinde Anlatılar” başlıklı online konuşma serisinin üçüncüsü, 21 Kasım 2024 Perşembe akşamı gerçekleşti. Serinin bu bölümünde, erken Türk mitolojisinin hayvanlar ve bitkilerle kurduğu ilişkiler üzerine bir konuşma yapıldı. Programın konuşmacısı, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hayrettin İhsan Erkoç, dinleyicilere erken Türk mitolojisinin derinliklerine bir yolculuk sundu. Moderatörlüğünü M. Altuğ Yayla’nın yaptığı etkinlikte, eski Türk toplumlarının doğaya, hayvanlara ve bitkilere bakış açısı, onların gündelik yaşamlarıyla nasıl iç içe geçtiği ve bu unsurların toplumsal hafızada nasıl yer edindiği ele alındı.

“Türk Mitolojisinde Din ve Mitoloji Çok İç İçe Geçmiştir”

Erkoç, konuşmasına Türk mitolojisiyle ilgili temel bir açıklamayla başladı ve mitoloji ile din arasındaki ilişkiye dair çarpıcı bir tespitte bulundu: “Türk mitolojisini anlamak için eski Türk inançlarını da bilmek gerekiyor. Din ve mitoloji eski Türk kültüründe, tıpkı diğer antik toplumlarda olduğu gibi, iç içe geçmiştir.” Erkoç, burada eski Türklerin dünyayı anlamlandırma biçiminin dini ve mitolojik unsurları ayrı düşünmeyi imkânsız kıldığını vurguladı. Türklerin, doğadaki tüm varlıkları –hayvanlardan bitkilere, dağlardan gökyüzüne– birer ruh taşıyan kutsal unsurlar olarak gördüğünü belirtti. Ona göre, bu inanç sistemi animizmle doğrudan bağlantılıydı ve Türk kültüründe doğanın merkezi rolünü ortaya koymaktadır.

Doğadaki Ruhlar: Türk Mitolojisinde Hayvanlar ve Bitkiler

Erkoç, Türk mitolojisinde hayvanların ve bitkilerin sadece fiziksel varlıklar olarak görülmediğini, anlam yüklü semboller olarak değerlendirildiğini vurguladı. Özellikle kurt figürüne dikkat çeken Erkoç, Göktürklerin türeyiş efsanesinden yola çıkarak şu değerlendirmeyi yaptı: “Göktürklerin türeyiş efsanesinde kurt, hem koruyucu hem de ata figürü olarak karşımıza çıkar. Bir çocuğun hayatını kurtaran dişi bir kurtla soyun devam ettiğine inanılır.” Erkoç, burada anlatının sadece bir mitolojik hikâye olmadığını, aynı zamanda Göktürklerin kimlik algısını şekillendiren güçlü bir sembol olduğunu ifade etti. Kurttan türediklerini düşünmelerinin, toplumsal dayanışma ve güç algılarına katkıda bulunduğuna işaret etti.

Geyik figürünün ise rehberlik eden ve kutsal bir karakter olarak öne çıktığını anlatan Erkoç, Türk mitolojisindeki bazı efsanelerde geyiğin felaket habercisi olarak da karşımıza çıktığını söyledi. Bu durumu açıklarken, Göktürk hükümdarlarından birinin yaşadığı bir olayı örnek verdi: “Göktürklerde, bir efsaneye göre, bir geyik dile gelerek devletin yıkılacağı kehanetinde bulunur. Bu anlatı, geyiğin sadece bir hayvan olmadığını, toplumsal hafızada kadere yön veren bir figür olarak algılandığını gösterir.” Erkoç’a göre, bu tür anlatılar eski Türklerin hayvanlarla ilişkisinin sembolik boyutlarını anlamak için önemli bir ipucu sunmaktadır.

“Kutsal Ama Yine de Yenebilir”: Hayvanlarla İlişkide Pragmatik Yaklaşım

Türk mitolojisinde kutsal kabul edilen hayvanların, göçebe yaşam tarzının gereklilikleri nedeniyle avlanıp tüketildiğini belirten Erkoç, bu durumu Türklerin doğaya bakış açısıyla ilişkilendirdi. Erkoç’un ifadesiyle: “Eski Türklerde kutsal kabul edilen hayvanlar aynı zamanda avlanıp tüketilebiliyordu. Örneğin geyik ya da tavşan kutsal birer figürdü ama bu, onların etlerinin yenmesini engellemiyordu.” Bu durum, ona göre, Türklerin doğayı bir bütün olarak görmesiyle açıklanabilir. Doğa, hem kutsal bir alan hem de yaşamı sürdüren bir kaynak olarak algılanıyordu. Ayrıca, avlanma sadece bir beslenme aracı değil, aynı zamanda askeri becerilerin geliştirildiği bir talim olarak görülüyordu. Erkoç, bu bağlamda hayvanlarla kurulan ilişkinin hem kutsal hem de pragmatik bir boyutu olduğunu vurguladı.

“Dinle İlgili Verilerin Bir Kısmını Mitolojik Metinlerden Alıyoruz”

Bitkilerin Türk mitolojisindeki yerini tartışırken, hayat ağacı motifine özel bir vurgu yapan Erkoç, Uygurların türeyiş efsanesini örnek olarak verdi: “Uygurların türeyiş efsanesinde, bir ağacın iki dalından mucizevi bir şekilde doğan çocuklar anlatılır. Bu, ağaçlara duyulan kutsallığın bir yansımasıdır.” Erkoç, burada ağacın yalnızca bir doğa unsuru olmadığını, aynı zamanda Türk toplumlarının kökenlerini anlamlandırmak için kullanılan bir sembol olduğunu belirtti. Ayrıca, günümüzde de Anadolu’daki bazı Türk topluluklarında, ağaç kesmeden önce hayvan kurban edilmesi gibi geleneklerin, bu kutsallık algısının devamı olarak görülebileceğini ifade etti.

Hayvanlarla Hiyerarşi mi, Eşitlik mi?

Programın soru-cevap bölümünde bir dinleyiciden gelen soru, Türk mitolojisinde insan-hayvan ilişkisine dair önemli bir tartışmayı gündeme getirdi. Hayvanların kutsallığı ile insanların üstünlüğü arasında bir ilişki olup olmadığı sorulduğunda, Erkoç şu açıklamada bulundu: “Eski Türklerde, günümüzdeki yerleşik dinlerde olduğu gibi doğadaki varlıklarla bir üstünlük ilişkisi kurulmazdı. İnsan, doğanın bir parçası olarak görülürdü.” Bu noktada, eski Türklerin doğayı kutsal bir bütün olarak görmelerinin, modern dönemlerde sıkça tartışılan hiyerarşi kavramını reddettiğini belirtti. Özellikle Sibirya Türkleri arasında hâlâ devam eden bu anlayışın, doğayla uyumlu bir yaşam biçiminin ipuçlarını taşıdığını ifade etti. Erkoç, Türklerin doğayla kurduğu ilişkiyi daha iyi anlamak için, mitolojik anlatılarda hayvanların nasıl tasvir edildiğine bakmanın önemini vurguladı.

Türk Mitolojisi: Çalışılmaya Değer Bir Alan

Doç. Dr. Erkoç, konuşmasının genelinde Türk mitolojisinin sadece efsanelerden ibaret olmadığını, toplumsal yapıları, inanç sistemlerini ve tarihsel dönüşümleri anlamak için önemli bir kaynak sunduğunu belirtti. Konuşma, mitolojinin tarihsel ve kültürel bağlamını anlamaya yönelik yeni sorular üretti. Etkinlik sonunda, dinleyicilerden gelen sorular da konuşmanın kapsamını genişletti ve mitolojinin modern dönemde bile yeni bakış açıları kazandırabileceğini gösterdi.