Emine Öztaner: “Mahalle-i Mamûre’nin kuruluş gayelerinden biri de Üsküdar’a doğu yönünden girişte stratejik bir menzil yerleşimi kurarak şehrin ulaşım ve lojistik ağını güçlendirmektir.”

Bülten - 23 Mayıs 2025 Cum

Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), “Tarih Konuşmaları” dizisi kapsamında Digital Ottoman Studies (DOS) platformunda editörlük görevini yürüten Dr. Emine Öztaner’i ağırladı. 15 Mayıs 2025 tarihinde Fikriye Karaman moderatörlüğünde çevrim içi olarak gerçekleşen “Bir Osmanlı Mahallesini Haritalamak: Mahalle-i Mâ’mûre’nin Sosyo-Mekânsal Analizi (16. ve 17. Yüzyıllar)” başlıklı konuşmaya çok sayıda dinleyici katıldı.

Konuşmasına, “Mahalle-i Mâ’mûre, 16. yüzyılın son çeyreğinde Üsküdar’ın bugün Topbaşı olarak bildiğimiz mevkisinde inşa olunan (Atik) Valide Sultan Külliyesi’nin etrafında teşekkül etmiş bir mahalledir” diyerek başladı. Öztaner, külliyenin inşasından önce Ermeni ve Rum tebaasının ikamet ettiği ve oldukça seyrek bir nüfusa ev sahipliği yapan bir mahallenin, Nurbanu Valide Sultan adına vakfedilen ve Üsküdar’ın en teşekküllü külliyesi payesini kazanacak yapının inşasından kısa bir süre sonra nasıl kozmopolit bir mahalleye dönüştüğünü ele aldı. Konuya, Nurbanu Sultan’ın Üsküdar’daki vakıf arazisi üzerinden giriş yaptı. Öztaner, söz konusu vakfa ait arazinin sınırlarının Merhum Hayreddin Çavuş Vakfı’na ait evin önünden başladığını dile getirerek harita uzerinden aktardı. Öztaner, “Üsküdar’ın güney sınırında yüksekçe bir mevkide, iki minareli ve kubbeli, süslemeli, iç açıcı, düzenli ve huzur verici bir cami yaptırılmıştır. Cami yapımı ile birçok hayır binası da inşa edilmiştir. Yapıldığı yerler, inşa edilmeden önce boş araziler iken; bu hayrat yapıldıktan sonra çevresine çok sayıda insan yerleşmiş, evler yapılmıştır. Böylece Üsküdar şehri büyüklük açısından zayıf kalmamış, aksine üçte bir oranında daha da artmıştır.” sözleriyle vurguladı. Sayın Öztaner, Nurbanu Sultan’ın külliyesinin inşaatından bahsederken, insanların burada yaşam faaliyetlerini anlattı. Aşık Mehmed’in eserlerinde de göze çarpan hususlardan söz etti. Üsküdar’ın genişlediğini harita üzerinde gösterdi. Üsküdar’ın tepelerine doğru külliye inşa edildiğini, Üsküdar’ın kervansaraylarla işlenmesi, menzil külliyesinin öneminden kaynaklandığını fakat kapsamlı ve işlevsel taşınmayı anlattı. Günümüze vurgu yaparak bir kapı işlevi gördüğünü aktardı. Giriş noktasına ihtiyaçta kervanların girişinde öncü olduğunu, sadece hayır kapısı olmanın ötesinde menzil kapısı yaratmada da öncü olduğunu vurguladı. Bu dönemde yapılan tek projenin bu olmadığını söyledi. Özellikle 16. yüzyılda Sokullu ve Şehzade Selim’in benzer projeler yaptıklarını ifade etti. Osmanlıların menzil kasabasını yaparken nasıl bir planla hareket ettiklerini öngördüğünü ifade etti.

Öztaner, Nurbanu Sultan’ın projesini ele alarak alt yapı çalışmalarından bahsetti. Bu bağlamda Valide Sultan Su Yolu ile bölgeye su getirildiğini ifade etti. Üsküdar’ın farklı noktalarından su şebekesinin 1922’ye kadar aktif kaldığını söyledi. Valide Su Yolu’nu besleyen başlıca su kaynaklarını haritalar üzerinden aktardı. Külliye yapımının, bir yeri bayındır etmek için kullanılan eski yöntemlerden biri olduğunu, yerleşik nüfusun sosyal ve dini ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlendiğini, diğer yandan, yolcular için kervansarayları bünyesinde barındırıp, Üsküdar’ın kentsel gelişiminde dramatik bir serüvene şahit olunduğunu vurguladı. Üçüncü olarak ekonomik bir merkez kurulması hedefinden bahsetti. Nurbanu Sultan’a ait bu külliyede, yolcuların ihtiyacına yönelik çarşı ve sosyal ihtiyaçların çeşitlendiğini vurguladı. Vakıf sınırları içinde ticaretin olduğunu aktardı. Ekonomik bölgenin karşısında mahallelerin kurulup vakfa aktarılmasını anlattı. Külliyenin hemen yanında at pazarı, çarşı ve debbağhane kurulduğunu ifade etti.

Dr. Öztaner, Mahalle-i Mâ’mûre’nin, Üsküdar’a gelen kervanlar için zorunlu bir konaklama yeri haline getirildiğini, şehre gelen tüccarlar sadece bu mahalledeki hanlarda kalabildiğini, Üsküdar’da at pazarının sadece Nurbanu Sultan’ın mahallesinde kurulacağına dair III. Murad’ın fermanı olduğunu aktardı. Mahalle-i Mâ’mûre’deki Valide Han’ı gümrük denetleme noktası haline getirilmiş ve tüccarların yalnızca burada mallarını açmasına izin verildiğini, bu uygulama, doğudan şehre girenlerin vergilerini burada ödemelerini sağladığnı, böylece gümrük kontrolü iskele ile sınırlı kalmadığını anlattı. Üsküdar’da arazi tahsisi, cami temelinin atılması, su yolu inşaatının başlaması ve inşaat sahası etrafında bir mahallenin oluşmasıyla ilgili süreçten söz etti. Zorunlu bir iskân politikası olmadığını, gönüllü yerleşimcilere tahsis yapıldığını belirtti. Mahallelerin hızlı bir stratejiyle dağıtılmasının, nüfus yönünden en önemli stratejilerden biri olduğunu söyledi.

Mahalle-i Mâ’mûre’nin sakinleri kimlerdir? sorusuna Öztaner şu şekilde cevap verdi: Nurbanu Sultan’ın vakıf reayası, birçok farklı etnik ve dini topluluktan meydana geliyordu: Müslümanlar, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Kıptiler olduğunu söyledi. 1500’lü yıllarda başlayan bu süreçle birlikte, Üsküdar’da gayrimüslim nüfus da arttığını, külliye etrafında Müslüman nüfus kalırken, gayrimüslimler çevreye yayıldığını, Yahudilerin genellikle ticaretle uğraşan, alışveriş yapan, depoları kiralayan kişiler olduğunu anlattı. Ermeni ve Rumlar için önemli bir konum olduğunu Kuzeyde, kadılar tarafından para toplandıktan sonra kendi mahallelerini kurmuş olduklarını, Ermeni ve Rum kiliseleri oluştuğunu aktardı. Ermeni ve Rum mahallelerinin yan yana oluşlarının bugün hâlâ mezar taşlarından gözlemlenebildiğini anlattı.Öztaner: Tahrir defterlerine göre, Nefs-i Üsküdar’ın mahalleri 1530-1560 yılları arasında Üsküdar emini tarafından yönetilirken, Mahalle-i Mâ’mûre vakıf çalışanlarından oluştuğunu, Nefs-i Üskadar devlet yönetimi tarafından, Mahalle-i Mâ’mûre ise vakıf idaresi tarafından yönetildiğini, aynı zamanda mahalleye subaşı da atandığını, Mahalle-i Mâ’mûre’nin yönetim açısından özerk bir vakıf mahallesi olduğunu ifade etti. Nurbanu Sultan’ın vakıf reayasının, özerk bir alan olduğundan bahsetti. Burada yaşayanlar vakıf reayası sistemine tabidir; finansal olarak vakfa vergi vermek zorunda olduğunu söyledi. Evlerini satmak ya da taşınmak istediklerinde vakıftan izin almaları gerektiğini, bu statü, ölene kadar devam ettiğini ve ölümden sonra da aile bireyleriyle sürdürüldüğünü, Mamûre’nin özerk yapısının, vakıf gelirinin korunmasından kaynaklandığını aktardı. Vakıf ne kadar zengin kalırsa, bölge de o kadar kalkınır diyerek önemini vurguladı. Nurbanu Sultan’ın projesinin korunmasının ve devlet tarafından kontrol edilmesinin, vergilerin ödenmesi açısından önemli olduğunu, doğudan giriş yapan tüccarların vergilerinin tahsilinin temel amaçlardan biri olduğunu düşündüğünü söyledi. Vakıf üzerinden bir mahalle inşası söz konusu olduğunu, planlama mantığının devletten özerk bir yapıda olsa da doğrudan padişaha bağlı vakıf mütevellilerinin paşalar gibi güçlü olduklarını belirtti. Ticaretin canlı olması, at pazarının işlevselliği devleti de lehine etkilediğini aktardı.

Öztaner, konuşmasını, “Mahalle-i Mamûrenin kuruluş gayelerinden biri de Üsküdar’a doğu yönünden girişte stratejik bir menzil yerleşimi kurarak şehrin ulaşım ve lojistik ağını güçlendirmektir.” diyerek sonlandırdı. Gelen soruların yanıtlanmasının ardından program sona erdi.