Abdülhamit Kırmızı: “Osmanlı reformlarının araçları hakkında sosyologların, kurucu babalara odaklanmadan yeni şeyler söylemeleri, münasip usullerle tahlil kurmayı denemeleri gerekiyor.”

Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), düzenlediği panel kapsamında, 3 Haziran 2023 tarihinde Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nde görev yapan Abdülhamit Kırmızı’yı ağırladı. Programda “Belgesiz Bilgi, Bilgisiz Belge: Osmanlı Çalışmalarında Sosyolojik Oryantalizm” başlığı etrafında özgün bir konu masaya yatırıldı.

Konuşmasına, Sâdık Rıfat Paşa’nın Osmanlı gerilemesini dine niçin bağlamadığına dair getirdiği izaha değinerek başlayan Kırmızı, Şerif Mardin’in mezkûr izahı ele alma tarzı üzerinde durdu ve şunları söyledi: “Bu makale, Halil İnalcık ve Mehmet Seyitdanlıoğlu’nun Tanzimat hakkında derlediği kitapta yıllar sonra yine yer bulabildi. Hâlbuki bu makale ilk olarak 1950’de yayınlanıyor ve Şerif Mardin henüz 30 yaşında bir doktora öğrencisi. Merhum, yıllar sonra bu değerlendirmesini bir gençlik hatası olarak görmedi. 1990’dan itibaren Türkiye’de Toplum ve Siyaset adlı metninde tekrar tekrar yayımlandı ve Şerif Mardin de buna müsaade etti. Ancak gördüğümüz üzere Genç Mardin, Osmanlı’nın adalet dairesinden bihaber olup ‘bir devlet küfr ile âbad olur amma zulm ile abad olmaz’ gibi Osmanlı kültüründe ve kitaplarında çok sık geçen sözleri henüz duymamıştır. Adalet fikrinin, Osmanlı siyaset felsefesindeki merkezî yerinden habersiz ve Batı’dan gelen bir fikir olduğunu düşünüyor.”

Tanzimat’ın adaletin ilanı olduğunu vurgulayarak Sadık Rıfat Paşa’nın bu fikri inşa eden kişilerden biri olduğunu dile getiren Kırmızı, Mardin’in Osmanlı gerilemesini adaletsizliğe bağlama düşüncesini yeni bir şey olarak görmesine dair eleştirilerini sundu ve Mardin’in mezkûr makalesinin İnalcık tarafından kabul görmesini, Mardin’in sonradan büyüyen ismiyle ilişkilendirdi. Kırmızı, “Belirli bir şöhretten sonra çocukken karaladıklarımızın anlamı ve değeri değişiyor. Yaş ve tecrübeyle gelen otorite ve unvan, yazılan her metni kariyerin geriye uzanan değerli bir parçası haline getiriyor” dedi. “Şöhret, afettir” sözleriyle konuşmasını sürdüren Kırmızı, Mardin’in metinlerini yalnızca genç tarihçilerin okumadığını ve bu durumun önemli bir sorun olduğunu ifade etti.

“Tarihçiler ve sosyologların diyaloğunu hepimiz önemli buluruz ve tarih ile sosyoloji disiplinleri arasındaki alışverişin müspet taraflarını konuşuruz” diyerek konuşmasını sürdüren Kırmızı, tarih yazımı derslerinde P. Burke’ün metinlerini okuttuğunu dile getirdikten sonra şu değerlendirmede bulundu: “İmam Malik’in ‘fıkıhsız tasavvuf zındıklıktır, tasavvufsuz fıkıh fasıklıktır. İkisini beraber tutan hakikate varır’ sözüne inanırız. Ben de buradan yola çıkarak tarih bilmeyen sosyolog zındıktır, sosyal teori bilmeyen tarihçi de fasıktır, derim.”

Tarihçiler ve sosyologların, birbirlerinin metinlerinden yanlış istifade ettiklerini dile getiren Kırmızı, “yöntem bilmeyen genç akademisyenler, bir metnin tarihselliğini hesaba katmadan, yayınlara zamansız bir geçerlik atfediyorlar” dedi. Kırmızı, konuşmasını bu bağlamda sürdürerek şunları söyledi: “Bir âlimin henüz yeterince âlim olmadan önceki görüşlerinin, kendi eleştirisinin süzgecinden geçmeden kabul edilmesi ve yayılması maalesef büyük bir sorun. Hâlbuki ‘her ilim sahibinin üstünde bir âlim vardır’ ayetini, âlimin kronolojik gelişimi için düşünebiliriz. Kişi, ilminin genişlemesiyle gençlik hatalarının gözden geçirilmesi ve düzeltilmesi erdemini göstermesi gerekir. Ancak bu durum genellikle ihmal edilir.”

Sözlerine, İnalcık ve Seyitdanlıoğlu derleme kitabında (Tanzimat: Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu), Mardin’in bahsi geçen metninin nasıl yer alabildiği üzerine değinerek devam eden Kırmızı, bu konudaki tek sorunun kaynak tecrübesizliği olmadığını ifade etti ve şu değerlendirmede bulundu: “Mardin’in artık toy addedilemeyeceği 1969’dan beri basılan Din ve İdeoloji adlı metninde tarikatlarla ilgili bir alt başlık var. Burada tarihteki bütün taşkınlıkları tarikatlara bağlıyor. Sadece Osmanlı yenileşmesindeki Patrona Halil, Kabakçı isyanlarının değil, 6-7 Eylül olaylarının arkasında da tarikatlar olduğunu düşünüyor. Kubilay olayının arkasında Nakşilerin olmasının hiç de tesadüfi olmadığını dile getiriyor. Fakat diğer taraftan başka bir sayfada tarikatların tevekkülü aşıladığını söylüyor. Mardin’e göre tarikatlar hem isyanların arkasındaki güç hem de tevekkülü aşılayan, tembelleştiren, toplumu pasifize eden bir kurum. Mardin, bütün bu sûfilik ve tarikatlar hakkındaki bilgilerini Gibb’e dayandırıyor. Gibb, Türk fikir tarihinde oryantalist düşüncelerin yerleşmesinde büyük katkıları olan birisi. Mardin’in tasavvuf ve tarikatlar hakkında yerli kaynaklar kullanamamasından çok daha dikkat çekici bir şey var: Din ve İdeoloji adlı kitabın halen referans olarak kullanılması.”

Şerif Mardin’in bahsi geçen metinlerini kaleme aldığı dönemde H. A. R. Gibb ve H. Bowen’ın revaçta olabileceğini ancak günümüzde bu durumun değiştiğini dile getiren Kırmızı, yalnızca Mardin için değil bütün büyük sosyologların düşüncelerini şekillendiren unsurların, Hilmi Ziya Ülken ile aynı olduğunu ifade etti. Kırmızı bu bağlamda konuşmasını şu değerlendirme ile sürdürdü: “Osmanlı’nın tarikat yapılanmaları ve sûfiliğin etkisiyle battığı düşüncesini, ilahi gazap fikrini, bu etkileşimle miras alıyorlar. Bu yargısının kaynağını Hilmi Ziya Ülken’in Katip Çelebi ile ilgili bir yazısına atfediyor Mardin. Halk kitlelerinin gerilemeyi anlayamayışlarını ilahi gazap fikriyle değerlendiriyor. Daha sonra gerileme paradigmasına gelen eleştirilerden göreceğimiz üzere Ülken ve Mardin’in dayandığı literatürün, yani 17. yüzyıldaki gerileme literatürünün, aslında kaybedenlerin söylemi olduğunu, objektif olmadığını ve zamanın hizip çatışmalarını yansıttığını ve yanlı metinler olduğunu dile getirenler oldu. Rifa’at Ali Abou-El-Haj örneğin.”

Gerileme paradigmasının uzantısı olarak Batılılaşma paradigmasına değinen Kırmızı, Avrupa’nın üstünlüğünü kabul edip kurumların ve değerlerin transferiyle bir kültüre dâhil olma çabasından bahsetti. Mezkûr paradigmanın bu denli yerleşik olmasının, sosyologlar eliyle gerçekleştiğini ileri süren Kırmızı şu değerlendirmede bulundu: “19. yüzyılla ilgili yargılarımızın çoğu, sosyologlara, hukukçulara, ekonomistlere dayanıyor. Tarihçilerden önce onlar yazıyorlar. Bunlardan biri Niyazi Berkes’tir. Türk Düşününde Batı Sorunu’nda ilerici, gerici mücadelesi olarak Batılılaşmayı sunuyor ve 1720’ye kadar geri götürüyor. Buna dayanarak yokluklar sosyolojisi yapılıyor. Hâlbuki sonra 18. yüzyılda Batılılaşmadan söz etmenin mümkün olmadığını bahseden tarihçiler çıktı. Teleolojik ve sosyolojik yorumların, bize aktarılan gibi olmadığını yavaş yavaş anlamaya başladık. Batılılaşma kavramının çoğunlukla hakaret veya hiciv olarak kullanıldığından bahsediliyor. Hristiyanlar, Rumların da aynı muhafazakârlığı taşıdıklarını, Ortodoksluklarına sarıldıklarını açıklayan yeni yaklaşımlar ortaya çıktı. Ancak maalesef, eski değerlendirmelerin tesiri sürüyor.”

Kemal Karpat’ın İslam’ın Siyasallaşması adlı metninin önemli bir Berkes eleştirisi olduğunu dile getiren Kırmızı, “Berkes determinizmi” ifadesini kullanarak şu sözlerle konuşmasını tamamladı: “Belirli bir statü grubuna aitseniz belirli bir ideolojik adanma gerekiyor. Örneğin sivil bürokrasiye, mülkiyeye mensupsanız mecburen reformcusunuzdur. Âlim bürokratlara, ilmiyeye mensupsanız muhakkak reformlara karşısınızdır. Bunlar, içlerinde hiç varyasyon taşımayan, monolitik bloklardır. Hâlbuki gelenek-modernite tartışmaları toplumsal değişmeyi açıklamada yararlı çerçeve sunmuyor. Siyasal elitlerin Batıcılar, reformcular, modernleşmeciler, laikçiler versus İslamcılar, gelenekselciler, muhafazakârcılar gibi iki dışlayıcı kampa bölünmesini dışlamamız gerekir. Oysa çoğu büyük Osmanlı tarihçisi bu kategorileri kullandı. Bütün bu söylediklerim Osmanlı modernleşmesine dair sosyologların bilgi üretmemesi gerektiği yönünde değil elbette. Osmanlı reformlarının araçları hakkında sosyologların, -kurucu babalara odaklanmadan- yeni şeyler söylemeleri, münasip usullerle tahlil kurmayı denemeleri gerekiyor.”

Aynı zamanda DÜSAM Youtube kanalında yayınlanan “Belgesiz Bilgi, Bilgisiz Belge: Osmanlı Çalışmalarında Sosyolojik Oryantalizm” başlıklı konuşma, dinleyenlerin aktif katılımı, soru ve katkılarıyla sona erdi.

Kaçıranlar, linki tıklayarak Youtube kanalımızdan programı izleyebilirler.

Öğrenci Destek Hattı