Ali Utku: “Fransızca terimlere nasıl karşılık verileceği probleminde ‘devlet felsefesi’ belirleyiciydi.”

DÜSAM Saathane Buluşmaları devam ediyor!

Samsun Üniversitesi Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), Saathane Buluşmaları dizisi kapsamında, 2 Mart 2024 tarihinde,  Osmanlı Felsefe Çalışmaları külliyatını hazırlayan Prof. Dr. Ali Utku’yu ağırladı. “Türkiye’de Felsefenin Kuruluşu: Kâmûs-ı Felsefe Istılâhâtı Mecmû’ası” başlıklı programda Utku’nun dizi editörlüğünü üstlendiği 2014 yılında yayıma hazırlanan “Kâmûs-ı Felsefe Istılâhâtı Mecmû’ası” adlı metin masaya yatırıldı. Süleymanpaşa Kültür Evi’nde gerçekleşen etkinliğe pek çok akademisyenle birlikte şehir içinden katılım gösteren okurlar, soru ve yorumlarıyla katkı sundu.

Konuşmasına kitabın hazırlanma sürecini aktararak başlayan Utku, 1913 yılında kurulan Islâhât-ı İlmiyye Encümeni’nin gölgede kaldığını işaret ederek dil çalışmalarının Cumhuriyet’le beraber başladığı yanılgısına dair şunları söyledi: “Yakın dönem tarihimizin pek çok meselesi unutuluyor. Biz daha çok Türk Dil Kurumu’nun çalışmalarını biliyoruz. Ya da Harf Devrimi ve 1932 tarihli Dil Devrimi ile sonraki süreçte felsefe terimleri komisyonunun kurulmasıyla bugünkü dilimiz oluşuyor. Yine Türk Dil Kurumu’nun hazırladığı Felsefe ve Gramer Terimleri adlı eser var. Bu eser de pek gündemde değil.”

Latinize edilen ve sadeleştirilerek günümüz Türkçesine uyarlanan mezkûr metinde Fransızca terimlerin Osmanlıca karşılıklarının verildiğini belirten Utku, yanı sıra ilgili terimlerin felsefe ve gramer terimlerindeki karşılıklarının da sunulduğunu ifade etti. Utku, Kâmûs-ı Felsefe Istılâhâtı Mecmû’ası için yalnızca felsefe terimleri için olmayıp bilim terimleri üzerine de çalışmak üzere neşredildiğini Encümen’in 1914 yılındaki girişimleriyle teşekkül ettiğini söyledi. Türk modernleşme tarihinin Batı bilim ve felsefesinden bir kültür dünyası oluşturmaya odaklı olduğunu belirten Utku, Hilmi Ziya Ülken’in modernleşme anlayışından örnekler sunarak esas meramın medeniyet dairesine iştirak etmek, batı bilimlerinin köklerine nüfuz etmek ve onu aşmak olduğunu ileri sürdü. Bu anlayış etrafında Tanzimat’la beraber Batılı bilimlerin ve felsefenin Osmanlı kültür dünyasına nüfuz etmeye başladığını belirten Utku sözlerini şöyle sürdürdü:

“Tercümeler yapan Tanzimat aydınları vardı. Özellikle felsefenin omurgasını oluşturacak bahislerden öte edebiyata meyyal ve siyasi meseleleri öne çıkarıyorlar veya aktarıyorlardı. İlk tercüme 1850’lerde yapılan F. Fenelon’un Antik Felsefe Tarihi adlı metni. İzmir’de Ermeni asıllı bir ilgilinin tercüme girişimidir bu ve Batılı anlamda ilk tercüme olarak kabul edilir. O tarihten itibaren tercüme metinler baş gösteriyor. O tarihlerde esas problem dil problemi. Yani Batı’dan alınan terimlerin nasıl kullanılacağı problemi.”

Meşrutiyet döneminde felsefi metinlerin artış gösterdiğini belirten Utku, bu dönemde terimlere nasıl karşılık verileceği probleminde yoğunlaşıldığını belirtti. Bu tartışmalara Abdullah Cevdet’in anket yaparak dâhil olduğunu hatırlatan Utku, Fransızca’dan tercüme edilen terimlerin karşılıklarının Kamus-ı Felsefe başlığıyla neşredildiğini ifade etti ve 1913’te kurulan Encümen’in o dönem giderek artan bir ihtiyaç olduğunu belirtti. Devlet felsefesinin belirleyici olduğunu ileri süren Utku, sözlerini Darülfünûn’daki yapılanmaya getirerek şöyle bir değerlendirme ortaya koydu: “Devlet, liselerde ve yükseköğretimde belirli bir felsefe müfredatını yapılandırdığında kurumsal bir felsefe ortaya çıkmış oluyor. Cumhuriyet döneminde de böyle bir durum var. Devlet, son derece belirleyici oluyor. 1933 Üniversite Reformu’nda devlet kendi felsefesini ortaya koyuyor. Osmanlı son döneminde de, 1908’den itibaren, Darülfünun’un yapılandırılması üzerinden bir devlet felsefesi ortaya konulmaya çalışılıyor. 1915’e gelindiğinde de Felsefe şubesi kuruluyor. Ancak felsefe derslerinin Darülfünun’a girmesi 1901’de başlıyor. Emrullah Efendi ilk dersleri verenlerden biri. Daha sonra maarif hizmetleriyle müfredatı yapılandırıyor.”

Konuşmasının bütününde önemli bir mesele olan felsefe dili üzerinde duran Utku, tartışmaların ideolojik boyutları olduğunu ifade etti ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Harf Devrimi muhafazakâr İslamcı çevreler için ciddi bir problemdi ancak sanki bu durum bir problem olmaktan çıkmış gibi görünüyor. Dil Devrimi’ni akademik bir biçimde tartışmak gerekiyor. Ancak bu pek mümkün olmadı. Yayıma hazırladığım bu kitap da çok yankı uyandırmadı. Ahmet Cevizci hocanın da bu kitaptan haberi yoktu. Aslında geriye bakacak olursak düşünürlerimiz kendi kendilerini yetiştiriyorlardı. 1913’te bir felsefe bölümü olmadığı için o dönemde felsefeyle uğraşanlar kendilerini yetiştiriyorlardı. Emrullah Efendi, Babanzade Ahmed Naim, Ziya Gökalp gibi yakın dönem düşünce tarihi alanına katkı sunanlar, kendilerini yetiştirerek felsefeye katkı sundular.”

Süleymanpaşa Kültür Evi’nde yüz yüze gerçekleşen etkinlik, katılımcıların aktif katılımı, soru ve katkıları ile sona erdi.

Öğrenci Destek Hattı