Büşra Nur Topal: “Elitler, devletle ve sermayeyle kurdukları yakın temas sayesinde oyunun işleyiş mantığına vâkıf oldukları için kendilerini seçkin kılan zemini doğrudan ortadan kaldırmaya girişmezler.”

Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), düzenlediği panel kapsamında, 3 Haziran 2023 tarihinde Samsun Üniversitesi’nde görev yapan Büşra Nur Topal’ı ağırladı. Programda “Arzuhalci Hâfız Şahab’ın Göze Çarpan Görünmezliği: Üst Zümreleri Tarihsel Sosyolojiyle Çalışmak” başlığı etrafında özgün bir konu masaya yatırıldı.

Konuşmasının bütününde 1920 tarihli Çapanoğlu Hadisesi etrafında, arzuhalci Hâfız Şahab’ı konu edinen Büşra Nur Topal, üst zümre mensubu olmayıp olayla ilişkili görülen bir arzuhalcinin yaşam öyküsü üzerinden sosyolojik bir çerçeve sundu. “Hüviyetinde Zihnizâde Ömer Şahabettin Efendi olarak adı geçen, ancak tebaa arasında Arzuhalci Hâfız olarak bilinen, 1852 doğum tarihli bir Osmanlı erkeğinden bahsediyorum” sözleriyle konuşmasına başlayan Topal, Hâfız Şahab’ın Yozgat doğumlu olup ölüm tarihinin 1920 olduğunu belirtti. Topal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Peki 1920’de hangi olaylar var idi? Bir kere Çapanoğulları’nın isyan eden son kuşağı 1920’de oldukça faaldi ve Yozgat’ın kaderini belirleyen Yozgat Hadisesi gerçekleşiyordu. Bu hadise aynı zamanda Çapanoğlu İsyanı olarak adlandırılır. Hâfız Şahab da bu isyan esnasında Yozgat’ta bulunuyor.”

Topal, Hâfız Şahab hakkında arşivler incelendiğinde oldukça az sayıda belgeye ulaşılabildiğini dile getirerek arşivin yanı sıra sözlü tarih aktarımları aracılığıyla, halk arasında hâlen anılıyor olmasıyla ve bu anlatıların bazılarının yazıya dökülmesiyle elimizdeki mevcut metinlerden Hâfız hakkında bilgi alabileceğimizi ifade etti. Bu kaynaklardan birinin Yozgat Şeyhi’nin sözlü aktarımları olduğunu dile getiren Topal, Yozgat Şeyhi’nin, Yozgat’taki zümrelerle oldukça yakın ilişkiler içerisinde olmasından ötürü, Ömer Şahabettin Efendi ile ilgili olayın yazıya netlikle aktarıldığını dile getirdi. Topal, Hâfız Şahab ile ilgili anlatının, şeyhin oğlu olan Dr. Ali Şakir Ergin tarafından kaydedildiğini ve bir kitapta Hâfız Şahab’a kısa bir yer ayrıldığını dile getirerek bu kitabın, Çapanoğulları’nın damadı Abdulkadir Bey’in Hatıraları adlı kitap olduğunu ifade etti. Topal, ailenin damadının 1920 Yozgat olaylarında neler yaşadığını, isyan sürecine kendisinin nasıl dâhil olduğunu birincil tanık olarak ifade ettiğini dile getirdi ve ayrıca metinde Hâfız Şahab ile ilgili nükteli bir anlatının yer aldığını söyledi.

Kavramsal bir çerçeve çizerken öncelikli olarak olay anlatısına yer veren Topal, Hâfız Şahab’ın gösterişli ve iri yapılı cüssesi olup, daima sarıklı-cüppeli gezen bir kişi olduğunu, kahvehanelerde bir masada oturarak şikâyetname ve dava dilekçeleri yazarak geçimini sağladığını dile getirdi. Topal, Hâfız Şahab vakasını kısaca şu sözlerle aktardı: “Hâfız Şahab bir dönem o kadar çok şikâyetname yazıyor ki, bunlar ilgili makamın dikkatini çekiyor. Gerekli inceleme ve uyarmanın yapılması için bir yığın mektup, zamanın Ankara Valisi Abidin Paşa’ya gönderiliyor. Vali Bey mektupları inceledikten sonra posta görevlilerine emir vererek Yozgat’tan İstanbul’a Hâfız Şahab’ın yazısıyla ne kadar posta gidecekse, tamamının kendisine getirilmesini istiyor. Tabii o esnada Hâfız Şahab, yazdığı mektuplara beklediği yanıtı alamıyor. Mektuplardan birini gönderirken de zarfın üzerine yazdığı adres oldukça dikkat çekici. Bir mektubu “Abdülhamid Han-ı Evvelin Türbesine” ifadesiyle postalıyor. Zarfın içerisindeki şikâyet mektubunun ilk paragrafına da ‘Şimdiye kadar dirilerinize yazdım bir cevap alamadım. Belki ölülerinizin türbesinden bir cevap gelir diye bu yolu tercih ettim’ ibaresini ekliyor. Bu ibare aslında küçük bir protesto. Paşa, mektuplar kendisine getirildiğinde durumu kavrıyor ve cezalandırılması için Hâfız Şahab’ın Ankara’ya getirtilmesini emrediyor. Kendisiyle ilk görüşmelerinde uzun bir diyalogda bulunuyorlar. Bu diyalog Abdulkadir Bey’in Hatıraları adlı metinde yer alır. Vali Abidin Paşa kendisine, bir daha bir mektup veya bir yazı yazdığında, eğer akşam yazarsa hemen postaya vermemesini, bir kenara koymasını ve sabah tekrar okumasını nasihat ediyor. Eğer sabah yazdıysa da yine bir kenara koymasını, akşam bir daha okuduktan sonra postaya vermesini öğütlüyor. Bu nasihatle Hâfız Şahab’ı affediyor. Hâfız Şahab, adeta hiçbir olay olmamış gibi Yozgat’a geri dönüyor.”

Vali Abidin Paşa’nın hoşgörü politikasının, Hâfız Şahab’ın görünmezliğini pekiştirdiğini ifade eden Topal, olayın devamına dair şöyle söyledi: “Peki, sonra ne oluyor? Hâfız Şahab, 1920 yılındaki Yozgat hadisesinde Çapanoğlu aile üyeleri ile Kuvay-i Milliye’ciler arasında gidip gelerek bir anlamda tutarsız bir kimlik sergiliyor. Bu nedenle de Çerkes Ethem’in Yozgat’ı işgalinin hemen ardından, 23 Haziran 1920 tarihinde, idam ediliyor ve bu olayla hayata veda ediyor.”

Topal, bu olayı fark ettiğinde, esasında taşra üst zümrelerini çalıştığını ve Çapanoğlu aile üyelerini incelemeye koyulmuşken bir arzuhalcinin dünyasına uğrayacağını tahmin etmediğini ifade etti ve bu olayın dikkatini çekme sebebini şöyle açıkladı: “Çapanoğulları aile üyelerinin isyana kalkışma serüveninin gölgesinde kalmış bir olaydı. Bir arzuhalcinin dünyası ve dönem içerisindeki etkinliği, zihniyet dünyası, ideolojik yatkınlıkları pek de dikkate değer bir olay olarak tarihte yer bulamamıştı. Var olan araştırmalar doğal bir yönelimle öncülerin isyanına odaklanıyor. Bu nedenle Anadolu taşrasında köylü siyaseti göz ardı ediliyor. Peki nasıl oluyor da taşrada bir isyan hadisesi etrafında idama götürülen bir arzuhalci hakkında bir şeyler tarihte gömülü kalmış halde bekliyor? Hâfız Şahab, niçin göze çarpan bir şekilde görünmüyor? Ben bu sorulardan yola çıkarak Hâfız Şahab’ın görünmezliğinin boyutlarını inceliyorum ama nerede inceliyorum? Onu görünmez kılan toplumsal mekanizmayı açıklama çabasıyla inceliyorum. Hâfız Şahab’ı üst zümrelerin yanında görünmez kılan bir mekanizma olmalı. Niçin bir mekanizma diyoruz? Çünkü basit bir denklemle, toplumda birileri daha görünür olduğu için diğerleri görünmez oluyor şeklinde bir çıkarımdan hareket etmiyorum. Toplumsal mekanizmanın, karmaşık, istikrarlı ve dönüşmekte olan ilişkilerin bileşenlerini taşıdığını düşünüyorum.”

Konuşmasını, sunmuş olduğu anlatı üzerinde nasıl bir metotla durulması gerektiğine değinerek sürdüren Topal, “Bu anlatı bize neleri gösteriyor?” sorusuyla kavramsal çerçeveye geçiş yaptı. Topal, “Ben bu vakayı kendi formasyonum dolayısıyla hem psikoloji hem de sosyoloji disiplinlerinin araçlarıyla ele aldığımda ilkin, ‘isyan ve öznellik arasındaki hatta neler oluyor?’ sorusunun peşine düşerek ağ analizi yöntemine ilgi duydum” dedi. Topal, bu bağlamda şunları söyledi: “Buradaki maksadım Hâfız Şahab’ın durumunu, sosyal varlıklar arasındaki ilişkiler ve ilişkiler ağında aramaktı. Üst zümreleri ağ analizi ile ele aldığımızda, Hâfız Şahab’ın görünmezliğinin katı toplumsal yapıda nasıl bir seyir izlediğini ilişkilerde ve kesişimsellikte aramış oluruz. Böylece bu türden bir semptomun, aktörlerin kişisel başarı öykülerinden ziyade onları yükseliş ve düşüşe geçiren ilişkilere gömülü olduğunu görmüş oluruz. Bu noktada ayrıcalıklı grupların konumlarını sorunsallaştırma yoluna gideriz ve nasıl imtiyaz kazandıklarına, imtiyaz kazanamayanları dışlamayan bir metot ile bakarız.”

Elit teorisyenlerden V. Pareto’nun bazı önemli tezlerine değinen Topal, bahsettiği Paretocu ilkeleri hem Hâfız Şahab hem de Çapanoğulları ile birlikte ele aldı. Topal,  “Aile üyelerinin mevcut konumlarını korumaya ve sürdürmeye yönelik bütün fırsatları değerlendirdiklerini görüyoruz. Ancak buna rağmen kendilerinden daha alt konumda olan insanlardan yeterli desteği alamadıkları görünmekte” dedi.

Topal, konuşmasını şu kapsamlı değerlendirme ile sürdürdü: “Hâfız Şahab, seçkin bir aile geleneğine sahip değil. Bir arzuhalci olarak geçimini sağlıyor. İstanbul’a birçok dilekçe gönderiyor. Ancak buna rağmen bu dilekçelere yanıt alamamakta. Dolayısıyla kendisinin uzun süreler boyunca dikkate alınmadığı görülmekte. Ancak buna rağmen Çapanoğlu ailesi üyelerinin en ufak eleştirel tutumlarından merkez, kısa sürede haberdar olmakta ve alınan hızlı reaksiyon neticesinde olaylar zıtlaşmaya kadar uzanmakta. Öyle ki Yozgat Hadisesi, Çapanoğlu Camii’ndeki ufak bir tartışmanın, fikir ayrılığının merkeze haber verilmesiyle hız kazanıyor. Bu kadar kısa sürede merkez tarafından görülüyor olmaları, isyana kalkışma düşüncesini taşımamalarına rağmen olaylara böyle bir yön veriyor. Bu bahsettiğim iki önemli durumu ileri sürerek toplumsal değişimin seçkinlerin görünürlüklerinin devamlılığı için, seçkinliğin istikrarı için yararlı olduğunu işaret edebiliriz. Burada, olguyu açıklarken egemen sınıfların kazanımlarını nasıl sürekli kıldıklarını kavramak anlamlı olacaktır ancak Hâfız Şahab’ın bir kazanım elde etme amacıyla fırsatları nasıl değerlendirdiğini veya niçin değerlendiremediğini de birlikte incelemek gerekli. Hâfız Şahab’ın görünmezliğini daha iyi kavramak için seçkinlerin, sıçrama dönemlerinde, devrim ve hareketliliklerde ne yaptıklarına bakmamız gerekecektir.”

Seçkinlerin, kriz dönemlerinde daha yumuşak ve ılımlı söylemleri benimsediklerini ileri süren Topal, seçkinlerin bu taktik aracılığıyla, mevcut konumlarını koruduklarını veya daha da ileriye götürdüklerini dile getirdi. Topal bu noktada, Paretocu bir yaklaşımla döngüsel, dolaşımsal tarih anlayışını benimsediğini ifade etti.

“Uzun süreler devlete üst zümre olarak hizmet eden ileri gelenler ile tebaa arasında, aşağıdakiler ve yukarıdakiler biçiminde bir zıtlık ilişkisi kurmanın fazla basitleştirici olduğunu düşünüyorum” diyen Topal, bütün bir tarihin, elitler arası mücadeleden ibaretmiş gibi algılanmasının doğru olmadığını şu sözlerle ifade etti: “Devletin yasalarının muhatabı da yalnızca bu zümrelermiş gibi algılanıyor. Böyle bir okuma, taşrada herhangi bir zanaatle uğraşan kişilerin faillik pratiklerini ve yürüttükleri siyaseti incelenebilir kılmanın önüne geçiyor. Oysa başta bir arzuhalci olarak Hâfız Şahab’ın kendisi kanun-ı münife vakıf bir kimse. Ancak ona beceri kazandıran veya onu bazı becerilerden mahrum kılan, sıçrama yapmasının önüne geçen bir mekanizma söz konusu. İşte bu nedenle onun dâhil olduğu bağlar, bir zıtlık ilişkisi oluşturmuyor, üst zümrelerle aynı mekanizma üzerindeler. Nedir bu mekanizma: Üst sermaye olarak devlet. Bourdieucü anlamda devlet, bir üst sermaye sahibi olarak öyle bir alan ki, failler o alan içerisinde, diğer alanlar üzerinde iktidar sahibi olmanın mücadelesini veriyorlar.”

Hâfız Şahab’ın Çapanoğlu aile üyeleri gibi mutasarrıf, vali vb. kademelerde görev yapan bir kimse olmadığını ve ailesinden kendisine devlete hizmet etme gibi bir beceri ve yatkınlık tevarüs etmediğini dile getiren Topal, konuşmasını şu değerlendirme ile tamamladı: “Bu nedenle devletle ilişki kurma biçimi, devletle konuşma biçimi merkez açısından makbul bir konuşma biçimi değil. Onda var olmayan bu yatkınlık, onun öznelliğinin boyutlarını da biçimlendiriyor. Dolayısıyla bir tarihsel dönemi ve o dönemin aktörlerini incelerken habitusun belirleyiciliğini göz ardı etmemek gerekir. Oysa seçkinlerin kazanımları ve görünürlükleri, sosyal ağlar etrafında korunmaktadır. Elitler, devletle ve sermayeyle kurdukları yakın temas sayesinde Bourdieucü anlamda oyunun kurallarına ve işleyiş mantığına vakıf oldukları için kendilerini seçkin kılan zemini doğrudan ortadan kaldırmaya girişmezler. Kendi ayrıcalıklarını sonlandıracaklarının farkında olduklarında ılımlı söylemleri benimseyerek geri çekilirler. Dolayısıyla onların isyan pratiğinin bir eşkıya gibi ileri giden ve düzeni bozan bir pratik olmadığını görürüz.”

Aynı zamanda DÜSAM Youtube kanalında yayınlanan “Arzuhalci Hâfız Şahab’ın Göze Çarpan Görünmezliği: Üst Zümreleri Tarihsel Sosyolojiyle Çalışmak” başlıklı konuşma, dinleyenlerin aktif katılımı, soru ve katkılarıyla sona erdi.

Kaçıranlar, linki tıklayarak Youtube kanalımızdan programı izleyebilirler.

Öğrenci Destek Hattı