Dr. Alp Eren Topal: “Ziya Gökalp’ın Osmanlı aydını olduğunu unutuyor ve tamamiyle Batı sosyolojisi içerisinde tartışma yürütüyormuş gibi değerlendiriyoruz.”

Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), Öteki Buluşmalar dizisi kapsamında Dr. Cumhur Bekar’ın moderatörlüğünde Dr. Alp Eren Topal’ı ağırladı. “Ziya Gökalp’i Şarktan Okumak: Medeniyet, Hars, Tasavvuf” başlıklı programda tarihsel malzemenin ağırlıklı olduğu bir konu masaya yatırılarak geç Osmanlı düşünce tarihi ile erken dönem Cumhuriyet tarihinde önemli bir yeri olan Ziya Gökalp üzerinde duruldu.

Ziya Gökalp’in hars ve medeniyet kavramlarına değinerek konuşmasına başlayan Topal, konuşmasının bütününde Gökalp’in bu kavramları nasıl tanımladığıyla birlikte nereden aldığını ve kimlerden etkilenerek kavram dünyasına yön verdiğini analiz etti ve şunları söyledi: “Gökalp üzerine özellikle İngilizce literatürde hatırı sayılır bilgi birikmiş durumda. Literatürün tamamında gördüğüm şuydu: Gökalp’in düşüncesi bir şekilde hep batı düşüncesine referansla tartışılıyor. Gökalp Durkheim’dan mı daha fazla etkilenmişti? Kavram kümesini Tönnies’ten mi almıştı? Kimdi? Ne okumuştu? Bu biçimde envai çeşit tekil sorular üzerine çok kafa yorulmuş. Bu yaklaşımın altında yatan, tüm Osmanlı düşünürlerinin Batı endeksli düşünmeye yatkın olduklarıdır.”

Osmanlı aydınının Batı düşüncesini anlamak ve açıklamaya yönelik doğal bir eğilim gösterdiğini işaret eden Topal, bu durumun ötesinde Osmanlı aydınının tek kaygısının bu olmadığını belirtti. İmparatorluğun son yıllarındaki kaotik durum etrafında entelektüel duruşu belirlenen Gökalp’in, metinlerini Osmanlı yıkım süreciyle ilişkili biçimde kaleme aldığını işaret eden Topal, bu metinlere yaklaşırken Osmanlı-İslam düşüncesinin sürekliliğinin de göz ardı edilmemesi gerektiğini hatırlattı.

Gökalp’in hayatında tasavvufun belirleyici olduğunu vurgulayan Topal, şunları söyledi: “Ulusun yaşadığı kriz halini bir vecd hali gibi ele alıyor. Bu tür kriz anlarının ulusun fertlerini esrarengiz, sırlı bir vecd haline yönelttiğini belirtiyor. Bu kriz anlarında bireyin, cemiyet içinde bir fenâ buluşuna yöneldiğini tasvir ediyor. Yani baştan sona ulus, tasavvufi motiflerle tanımlanıyor. Burada tasavvufun araçsallaşmasını görmüyoruz. Burada tasavvufi düşüncenin uluslaşma sancılarına getirdiği tecrübe içerisinde yine tasavvufun yeni bir şekilde anlaşılması söz konusu”. Topal bu sözleriyle, karşılıklı bir sentezleşme sürecini işaret ederek meselelerin diyalojik boyutuyla yeniden değerlendirilmesi gerekliliğini hatırlattı.

Topal konuşmasına “Taha Parla yazısında Gökalp’in tasavvuf ve İbn Arabi ile ilişkisini bir kenara atıyor” sözleriyle devam ederek bu durumu şöyle değerlendirdi: “Diyor ki bu arızî bir şeydir, buna bakmayalım. Nasıl bunu söyleyebiliriz? Bu adamın hayatında tasavvuf bu kadar belirleyici olmuş. Bireysel hayatında da… Kendisini fikrî buhrandan kurtaranın tasavvuf düşüncesi olduğunu biliyoruz örneğin. Nasıl olup da diyebiliyoruz ki bu adamın düşünce dünyasını belirleyen Durkheim’la karşılaşmasıdır? Bu kişinin Durkheim’ı nasıl algıladığını nasıl hiç sorunsallaştırmıyoruz?”

“Hayatta Memalik-i Mahruse’nin dışına adım atmamış biri olarak Arapça ve Farsça biliyor. İslam klasiklerini okuyor. Fıkıh usulü üzerine tartışma yapabiliyor” sözleriyle konuşmasını sürdüren Topal, Gökalp için “tipik bir Osmanlı aydını aslında” dedi ve şöyle devam etti: “Ama Osmanlı aydını boyutunu bir kenara koyup tamamiyle batı sosyolojisi içerisinde tartışma yürütüyormuş gibi bir sonuç elde ediyoruz. Halbuki öncellik siyasi entelektüel öznelliğinin nasıl inşa edildiğidir. Arapça’nın Türkçe’nin, kavramların, tasavvufun, fıkhın ve Osmanlı edebiyatının etkisini de sorgulamamız gerekiyor. Bu yüzden bu diyalojik bir süreçtir. Gökalp, batı eserleriyle karşılaştığında onu önce kendi düşünce geleneğine referansla algılıyor. Tercüme eserler vasıtasıyla farklı gelenekler arasında kurulan köprüler, Gökalp’in zihninde iki tarafa da gidiş geliş imkânını doğuruyor.”

Topal, sözlerini tamamlarken şu önemli değerlendirmede bulundu: “Osmanlı son dönem düşüncesini hakkıyla ele almaktan halen çok uzağız. Sorunlu varsayımlarımızı askıya alarak literatürü tekrar ele geçirmemiz gerekiyor. Bunu Namık Kemal, Ali Suavi, Prens Sabahattin, Abdullah Cevdet ve Atatürk için de söyleyebiliriz. Metod üzerine düşünen, bilinçle üretilmiş çalışmalara ihtiyaç var.”

Aynı zamanda DÜSAM Youtube kanalında yayınlanan “Ziya Gökalp’i Şarktan Okumak: Medeniyet, Hars, Tasavvuf” başlıklı konuşma, dinleyenlerin aktif katılımı, soru ve katkılarıyla sona erdi.

Programı kaçıranlar Youtube kanalımız üzerinden linki tıklayarak izleyebilirler.

28 Mart 2022
Öğrenci Destek Hattı