Dr. Serhan Afacan: “Bölge ve tabii küresel düzen olarak, İran’ın yeniden uluslararası sistemde rehabilite edildiğini göreceğiz.”

Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), Politika Konuşmaları dizisi kapsamında “Viyana Müzakereleri ve İran Nükleer Anlaşmasının Geleceği” başlıklı konuyu masaya yatırdı. Dr. Cumhur Bekar moderatörlüğünde gerçekleşen programda, Ortadoğu siyasi tarihi alanında yetkin çalışmalarıyla bilinen Dr. Serhan Afacan ağırlandı.

Konuşmasına 2009 yılında İran’da kendini gösteren Yeşil Hareketi ve dönemin Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın adaylığı üzerinde durarak başlayan Afacan, İran’daki olaylı seçim döneminin, İran günceline dair yazmaya başlamasının önünü açtığını belirtti. “İran’da muhafazakâr olmak ne anlama gelir?” sorusuyla devam eden Afacan ultra-muhafazakâr olarak tanımlanan Ahmedinejad’ın Humeyni’den daha Humeynici olarak da algılandığını hatırlatarak bu sorunun önemini ortaya koydu. Afacan, “Seçim zaferi muhafazakârlara ihale edilmişti. Dolayısıyla muhafazakârlık İran’da artarak şeytanlaştırıldı ve siyaseten muhafazakâr olmak kötü bir şey olarak yansıtıldı. Reformcu siyaset güçlendi ve akabinde Hasan Ruhani gibi bir figür çıkardılar” dedi.

“İran’da neyin tarihin neyin güncelin meselesi olduğunu ayırt etmek çok zor” sözleriyle konuşmasına devam eden Afacan, İran’daki bitmek bilmeyen tartışmalara değindi. Batıya karşı ne yapılacağı ile ilgili meselelerin her daim İran’ın güncel meselesi olarak kaldığını ifade eden Afacan sözlerini şöyle sürdürdü: “Tarihçi olarak temel sorunumuz, çalıştığımız konunun sonuçlarını bilmektir. Güncel hakkında çalışan bir sosyal bilimcinin sahip olmadığı bir imkâna sahibiz. I. Dünya Savaşı bitti ve bunun sonucunda ne oldu biliyoruz. Ama şuan Ukrayna savaşı olursa neticesi ne olacak kimse bilmiyor. Tarihçinin bu avantajıyla sonrasında ne olduğunu da merak ediyorsunuz”. Afacan bu sözleriyle günceli geçmişteki tarihsel izlerle takip etmenin önemini vurguladı ve tarihsel süreçleri de hesaba katarak olayları anlamak gerekliliğini işaret etti.

Konuşmasını nükleer müzakereler bağlamında sürdüren Afacan, İran’ın uluslararası toplumdaki rolü üzerinde durdu. Viyana’da devam eden müzakerenin konusunu aktaran Afacan, İran-İngiltere arasındaki müzakerelerin somutlaşmasına yönelik güncel adımlardan bahsederek “İran, Çin ve Rusya ile neden tekrar Viyana’da masaya oturdu?” sorusunu ileri sürdü. Afacan, bu soruya yanıt olabilecek şekilde şunları söyledi:

“1979 Şubat’ında Humeyni devrim gerçekleştirdiğinde elimizde İran’ın ABD ile hasım hale geleceğine dair herhangi bir veri yoktu. Yeni rejim pekâlâ Şah kadar olmasa da ABD ile soğuk da olsa iş tutabilirdi. Humeyni bunu istiyordu. Karşıda solu destekleyen ve Asya’daki saldırganlığını sürdüren Sovyetler olduğu için İran’ın ABD ile ilişkilerini bozacak bir nedeni yoktu.”

Şiiler açısından mukaddes sayılan Atebât ile ilgili paradoksal ve kritik bir noktaya değinen Afacan şunları söyledi:

“Humeyni’nin Necef’te olması ile Kum’da olması arasında bir fark yoktu aslında. Çünkü çok yoğun bir trafik vardı. Tüccar da ulema da sıradan halk da geliyordu. Humeyni pekâlâ devrimci ve muhalif tutumunu İran’a kolaylıkla aktarabiliyordu. Hatta Bernard Lewis 1979 İran Devrimi’ni tarihteki ilk elektronik devrim olarak tanımlar. Çünkü Humeyni’nn kasetleri doldurulup ülke içinde dinleniyordu. Humeyni büyük bir konfora sahipti. Ancak Şah baskı yapıp Humeyni’nin çıkarılmasını sağlayınca bu adımla Humeyni batı toplumuna kendisini birinci elden anlatma ve mağduriyetini kanıtlama imkânı buluyordu. Oğlu Şah rejimi tarafından öldürülmüş ve sürgün edilmiş bir din adamı sıfatıyla, yanında bulundurduğu Harvard ve Oxford mezunu yakınlarıyla uluslararası kanallara röportajlar verdi. Bu röportajları incelediğimizde Humeyni’nin batıyla bir problemi olmadığını görüyoruz. Hatta genelde en çok konuştuğu kanallar ABD basını.”

1979 Kasım’ında beklenmedik bir elçilik krizine değinen Afacan, elçiliğin basılmasından sonra İran kriziyle baş edemeyen ABD’nin büyük bir utanç yaşadığını ifade etti. “Ayetullah Humeyni’nin elçilik baskını emrini vermediği kesin” sözleriyle olayı yorumlayan Afacan, “Kuşku şu: Humeyni neden bu baskını sahiplendi ve başlangıçta hoşnutsuz olmasına rağmen neden bu ikinci devrimdir dedi?” sorularıyla devam ederek ABD ve İran arasındaki gerilimlerin kökenine dair önemli bir örnek olaydan bahsetti. Dolayısıyla Afacan, İran’ın ABD yaptırımlarıyla karşılaşmasının başlangıç tarihinin 1979 olduğunu işaret etti.

Konuşmasının bütününde ABD-İran arasındaki diplomatik ilişkilerin zayıflaması üzerinde duran Afacan, İran’ın nükleer alandaki girişimlerinin çoğunlukla ekonomik yaptırımla karşılandığını ve İran’ın bankacılık sistemlerinin kara liseye alındığını belirtti. Afacan, “İran’ın ilk uydusu fırlatılınca İran’ın uzay çalışmalarında ilerlemesi şaşkınlık uyandırıyor ve 2010 yılında BM yaptırımları daha da genişletiyor. Ahmedinejad döneminde Umman ile gizli görüşmeler başladı. ABD nihayet 2013 yılında Hasan Ruhani’yle devam eden süreçteki yaptırımları şiddetlendirdi. Bir taraftan Hasan Ruhani ile müzakere alanı oluşturdu. İran’la olan anlaşmayı kariyerinin en büyük başarısı olarak gören Obama ve John Kerry ile devam eden süreçte yaptırımlar kısmen kaldırıldı” dedi.

Yaptırımların esnetilmesinin akabinde 2018 yılında Trump’ın anlaşmadan çekileceği maddelerin basamağının oluşturulduğunu işaret eden Afacan, sözlerine şöyle devam etti “Her ne kadar İran ile diğer ülkeler arasında sağlanan bir anlaşma olsa da ABD’nin çekilmesiyle anlaşma çöktü. Trump çekilmekle kalmadı yeni yaptırımlar uyguladı. Türkiye’de Hakan Atila’nın davasında da örneğini görebileceğimiz birtakım yaptırımlar uygulandı. Dikkat edelim ABD dışında hiç kimse, İran dahil, anlaşmadan çekilmedi. İfadesiyle devam eden Afacan, Kasım Suleymani’nin ABD tarafından öldürülmesine ve Devrim Muhafızları ordusunu terör örgütü olarak ilan etmesine değinerek İran nükleer programının kasası ve beyni olarak adlandırılan Muhsin Fahrizade’nin ölümüne değindi. Fahrizade için İran’ın nükleer programının Kasım Suleymani’si ifadesini kullanan Afacan, konuşmasına şu sözlerle devam etti:

“Fahrizade İran’ın göbeğinde öldürüldü. İran nasıl ki Suleymani suikastini sindirdiyse Fahrizade suikastini de kulak ardı etmek zorunda kaldı. Çünkü ortada büyük bir güvenlik skandalı vardı. İran şuanda ABD ile tekrar müzakere masasına oturup oturmayacağını merak ediyor. ABD anlaşmaya tekrar girebilirim diyor. Kasım Suleymani ve Fahrizade suikastinden sonra Uranyum zenginleştirme hızını artıran İran ise ABD ile doğrudan muhatap olmamayı istiyor çünkü anlaşmanın tarafı olarak görmüyor. Dolaylı görüşmeler devam ediyor.”

Afacan, “Bölge ve tabii küresel düzen olarak, İran’ın yeniden uluslararası sistemde rehabilite edildiğini göreceğiz. İran’ı hareketli bir dönem bekliyor” sözleriyle konuşmasını tamamladı.

Aynı zamanda DÜSAM Youtube kanalında yayınlanan “Viyana Müzakereleri ve İran Nükleer Anlaşmasının Geleceği” başlıklı konuşma, dinleyenlerin aktif katılımı, soru ve katkılarıyla sona erdi.

Öğrenci Destek Hattı