Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), düzenlediği panel kapsamında, 3 Haziran 2023 tarihinde araştırmacı Eren Yılmaz’ı ağırladı. Programda “Kültürel Çalışmaların Bir Yöntemi Var mı? Gelenek ile Eklektizm Arasında Bir Alanı Tanımlamak” başlığı etrafında özgün bir konu masaya yatırıldı.
İngiltere’de kültürel çalışmaların kurumsallaşmasında öne çıkan üç isimden biri olan Richard Hoggart’a dair bir anektoda yer vererek konuşmasına başlayan Yılmaz şunları söyledi: “1956’da Okuryazarlığın Kullanımları metnini yazdığında bu metin Amerika’ya ulaşıyor ve kitabın editörü şöyle bir not düşüyor. ‘Bu kitabın yazarı kişisel anılar, toplumsal tarih ve kültürel eleştiriyi birbirine katmaktan hiç de utanmışa benzemiyor. Hoggart, tehlikeli derecede disiplinsizdir’ diyor. Ben de bu konuşmanın konusunu, kendi konumlandığım yerle ilişkilendirerek ele almak istedim. Bu konuşmayı yaparken kendimi de bir araştırma nesnesi kılacağım. Tam da Hoggart’ın yapmaya çalıştığı şey olan -disiplinsiz olma-, tarih alanında eğitim alan biri olarak beni kültürel çalışmalara emek vermeye yöneltti.”
Kültürel çalışmaların kuruluş sürecinde bir anti-disiplin olarak doğduğunu dile getiren Yılmaz, alanın kurucu isimleri olan Raymond Williams, E. P. Thompson ve Stuart Hall’e değindi. Yılmaz, Tarih ve Sosyoloji ilişkiselliğinde kültürel çalışmaların yerine ve önemine dair bir sorgulama içerisinde olduğunu belirterek araştırmalarının temelinin bu soru etrafında oluştuğunu ifade etti. Yılmaz, disiplinlerin köken meşruiyetine dair bir değerlendirmede bulunarak “kültürel çalışmalardan bahsederken Hall’ün yöneticiliğinde, Thompson’un İngiliz işçi sınıfının oluşumundaki önerdiği metotla birlikte bir köken atfında bulunamıyoruz” dedi. Yılmaz bu bağlamda “O halde kültürel çalışmaların meşruiyeti nereden geliyor?” sorusunu ortaya koydu ve kültürel çalışmaların disipliner yöntemin dışında olmasıyla meşruiyet kazanabildiğini ifade etti.
Yılmaz, konuşmasını şu değerlendirme ile sürdürdü: “Kültürel çalışmalar her şeyden önce disipliner yöntemi reddediyor. Örneğin Hall, ‘teorik gürültü’ ifadesini kullanıyor. Birçok kişiden kavram devşiriyorlar. Gramsci’den kültürel hegemonya alınıyor; Althusser ile E. P. Thompson’un tartışmalarından göreceğimiz üzere yapısalcı ve Marksist tartışmalar yürütülüyor. Aslında İngiliz kültürel çalışmaları, tam da Tarih ve Sosyolojinin benimsediği çalışma yönteminin tam zıddını uygulamaya koyuluyor.”
Kültürel çalışmaların 1960’larda “büyük harfli tarih”, “büyük harfli kültür” gibi meseleler üzerine eğildiğini ifade eden Yılmaz, bu durumun meydan okuma stratejisiyle ortaya çıkmış bir politik hareket olduğunu dile getirdi. Yılmaz, meydan okumanın meşruiyetini yöntemsizlikten aldığını vurguladı ve yöntemsizliğin tekdüze bir yöntemi kapı dışarı etmek anlamına geldiğini belirtti. Kültürel çalışmalar alanında hâlen yöntem konusunda ciddi bir tartışma sürdüğünü ifade eden Yılmaz, bu tartışmaların içererek dışlama yönünde eğilim sergilediğini ifade etti. İngiliz Kültürel Çalışmalar Okulu’nun 1960’lardaki kuruluş süreci üzerinde duran Yılmaz, Okul’un, Sosyoloji ve Tarih disiplinlerine karşı eleştirel tutumlarının ileri düzeyde olduğunu ifade etti ve şu değerlendirmede bulundu: “Kültürel çalışmaların önerdiği pratik, Marksist geleneği temellük ederek hesaplaşmak ve Althusser’in fail-yapı ilişkisini kırmaktı. Bu sayede gündelik hayattaki suskun azınlığı tarihin içerisine taşıyarak bize yeni bir yöntem sunuyor. Kültürel çalışmaların bu anlamda devraldıklarına baktığımızda göstergebilim, ideoloji çalışmaları, objektivizm-sübjektivizm ikiliğini aşma, metinleri bağlama göre okuma ve analiz etme gibi maddelerle karşılaşacağız. Bu, bütün bu maddeler aracılığıyla bütün disiplinlere saldırı anlamına geliyordu.”
Stuart Hall üzerinden örnekler sunarak konuşmasını sürdüren Yılmaz, kültürel çalışmacıların sosyologları taklit etmediğinin altını çizdi ve 60’lı yıllar ile 70’li yıllardaki disiplinlerarası tartışmaların yükselişe geçmesine değindi. Yılmaz, kültürel çalışmaların Türkiye’deki serüvenine sözü getirerek “Niçin Kültürel Çalışmalar Türkiye’de, İletişim Fakülteleri bünyesinde kurumsallaştı?” sorusunu ortaya koydu. Mezkûr alanın Fen ve Edebiyat Fakülteleri bünyesinde kurumsallaşmasının gerekliliği üzerinde duran Yılmaz, bu bağlamda benzer örnekler sundu. Thompson’un deneyimi önceleyen yaklaşımının gündelik yaşama dair izlek sunduğunu dile getirerek “deneyim” kavramıyla yeni bir tarihçilik metodu oluştuğunu ileri sürdü. Yılmaz şu sözlerle konuşmasını tamamladı: “Tarih-Sosyoloji ilişkiselliğinde iki alanın yöntemsel karşılıkları tartışılıyor. Oysa yöntemsel karşılıklar alanlar bazında söz söyleyemiyor. Alan çalışmaları bazında daha eklektik bir düşüncemiz olmalı. Kültürel çalışmalar, içererek aşan, eklektik alana dönüşen bir pratiği benimsiyor. Disipliner mantıkla düşündüğümüzde bu alanı tanımlayamayız. Kültürel çalışmalar, sosyal bilimlere farklı kapılardan girebilmenin manifestosunu sunuyor.”
Aynı zamanda DÜSAM Youtube kanalında yayınlanan “Kültürel Çalışmaların Bir Yöntemi Var mı? Gelenek ile Eklektizm Arasında Bir Alanı Tanımlamak” başlıklı konuşma, dinleyenlerin aktif katılımı, soru ve katkılarıyla sona erdi.
Kaçıranlar, linki tıklayarak Youtube kanalımızdan programı izleyebilirler.