M. Altuğ Yayla: “Osmanlı’ya matbaanın geç gelmesi nedeniyle okuryazarlığın da geç geliştiği düşüncesine katılmıyorum. Okuryazarlık sayılabilecek güçlü bir kültür var.”

Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), düzenlediği panel kapsamında, 3 Haziran 2023 tarihinde Samsun Üniversitesi’nde görev yapan Mustafa Altuğ Yayla’yı ağırladı. Programda “Modern Öncesi Osmanlı’da Bir Popüler Kültürden Bahsetmek Mümkün mü? Temayüller ve Bir Çerçeve Önerisi” başlığı etrafında özgün bir konu masaya yatırıldı.

Osmanlı çalışmalarında münferit bakış açıları olduğunu ve bu bakış açılarının çoğunlukla sosyolojik analizden beslenerek anlamlı bir çerçeve sunduğunu ifade eden M. Altuğ Yayla, modern öncesi Osmanlı toplumsal hayatını kavramsallaştırma yollarından birinin, popüler kültür alanında olduğunu dile getirdi. Yayla, öncelikli olarak iki kutuplu yaklaşımlara değinerek “büyük ayrışma” olarak tanımladığı Köprülü Paradigması’ndan bahsetti.  Yayla, bu paradigmanın temel yaklaşımını şöyle tanımladı: “Osmanlı seçkinlerinin Arap ve Fars kültüründen etkilenerek toplumun geri kalanından yabancılaşmış, ayrıksılaşmış ve kendilerine yeni bir kültür geliştirmiş olduğunu, halkın ise sâfiyâne özelliklerini koruyarak bir şekilde yoluna devam etmiş olduğu yönünde bir çerçeve sunar. Bu temayül, Edebiyat ve Tarih çalışmalarında, son yıllara kadar baskın görünüyordu.”

İkinci bir temayül olarak İmparatorluk kültürü vurgusundan bahseden Yayla, bu bakış açısının devlet ve politik hayat odaklı olduğunu ileri sürdü ve bu yaklaşıma “Halk burada nerede?” sorusuyla eleştirel bir yorum getirdi. Son zamanlarda farklı temayüllerle İmparatorluk kültürü vurgusunun devlet odaklı yönlerinin zayıfladığını belirten Yayla, “burada şehir ve mekânlar üzerinde gelişen, özellikle kahvehaneler ve meclislere vurgu yapılan bir yaklaşımla, saray-dışı kültüre ilgi arttı” dedi. Konuşmasını popüler kültür tabiri üzerine değerlendirmede bulunarak devam eden Yayla, 1970’lerden itibaren “tarihi aşağıdan yazmak” amacıyla yapılan çalışmalara değindi. Yayla bu bağlamda, Peter Burke gibi tarihçiler üzerinden seçkin zümrenin dışında kalan kesimin tarihteki rolüne duyulan merakın artmaya başlamasına değindi. Yine bu dönemdeki çalışmaların seçkinlerle halk arasındaki etkileşimlere veya etkileşim alanlarına odaklandığını ifade eden Yayla, aygıt ve aktörlerin rol ve işlevlerinin tespit edilmesine yönelik duyulan ilginin de arttığını ileri sürdü.

Konuşmasına, modern öncesi Osmanlı’da “popüler kültür” tabirinin kullanımına değinerek devam eden Yayla, şu değerlendirmede bulundu: “Osmanlı bağlamında bu kavram çok kullanılmasa da ilginç olarak Memlûk çalışmalarında çok kullanılan bir tabirdir. Bunun nedeni, Memlûk çalışmalarının özellikle Avrupa tarih yazımında (Almanya, İngiltere), Osmanlılara nazaran sık kullanılmasıdır. Memlûk çalışmalarında temel vurgu, avamın rolünü anlamaya çalışmak, avam/havas karşıtlığına odaklanmaktan öte aradaki etkileşimlere bakmak ve mümkün mertebe devlet üzerinden gelişen tarih anlatısını bertaraf ederek halkın rolüne bakmaktır. Burada ‘Halk nedir?’ tartışması önemli. Memlûk çalışmalarında tarihte failliği seçkinlerden kurtarma tavrıyla, burjuvaziyi ve orta sınıfı tespit etmeye çalışmak önemlidir. Ne tam seçkin olan ne de okuma yazma bilmeyen insanlardan oluşan bir kesim var. Memlûk çalışmaları, bu kesimi, burjuvazi üzerinden açıklamaya çalışır.”

Serdar Öztürk’ün “Fuat Köprülü’nün Çalışmalarından Türkiye Tarihinde Popüler Kültürün İzlerini Bulmak” başlıklı çalışması ile Hakan Karateke’nin “Seyahatname’deki Popüler Dini Kitaplar” başlıklı metnine atıfta bulunarak sözlerini sürdüren Yayla, bu çalışmalarda popüler kültür çalışmaları ile alaka kurulabilecek fazlaca verinin olduğunu ifade etti. Yayla, Osmanlı modern öncesi araştırmalarında “İçsel kavramları kullanmak mı yoksa global kavramlara yaslanmak mı?” tartışmasının önemli bir gerilim meydana getirdiğini ifade etti. Japonya’da 16. yüzyıldan itibaren matbu eser kültürü dahil olmak üzere geniş bir literatür olduğunu ifade eden Yayla, mezkûr yüzyılla beraber belli trendlerin oluştuğunu dile getirdi. Bu trendlerin E. Taylor Atkins tarafından “popüler kültür” olarak kavramsallaştırıldığını dile getiren Yayla, Atkins’in bulgularının 6 kriter etrafında tasnif edildiğini dile getirdi. Yayla, konuşmasını Japonya için geçerli olan bu bulguların Osmanlı’daki karşılıklarını değerlendirerek sürdürdü ve şunları söyledi:

“Atkins ilk bulguya dair Avrasya genelinde kentleşmenin baş gösterdiğini dile getiriyor. Bununla ilişkili olarak okuryazar sayısının artarak yayıldığını, boş zaman ve maddi imkânların arttığını ileri sürüyor. Bu, Osmanlı için de geçerlidir. Medrese sayısı artar ve aynı zamanda özel ders diyebileceğimiz tedrisatlar da gelişir. Bununla bağlantılı olarak bürokrat sayısı artar. Bir de Osmanlı araştırmacılarının çok dikkat çektiği bir nokta olarak, sözlü okuryazarlık da gelişir. Kahvehaneye giden bir insan da, meddah dinleyen bir insan da okuma yapar. Boş zaman bulgusunu da Osmanlı üzerinden ele alacak olursak, çelebiler kültürüne değinebiliriz. Ayrıca gerek kahvehanelerde olsun gerek bunula bağlantılı mekânlarda bu işi yapan insanlar maddi imkân elde ederler.”

İkinci bulgu olarak bilginin yayılma imkânlarının artmasını işaret eden Yayla, “Japonya özelinde matbaa, yayınevleri ve tiyatro ve kütüphaneler var. Osmanlı bağlamında bunlar yoktu diyenler olsa da ben, yoktur demek yerine Osmanlı’ya uyarlamaktan yanayım” dedi. Yayla konuşmasına şöyle devam etti: “Osmanlı’ya matbaanın geç gelmesi nedeniyle okuryazarlığın geç geliştiği düşüncesine katılmıyorum. Okuryazarlık sayılabilecek çok güçlü, kahvehane merkezli bir sözlü kültür var. Üçüncü bulgu olarak ise ‘odaklı’ ve ‘uzmanlaşmış’ sanat erbabının ortaya çıkışını görüyoruz. Bu bulgunun Osmanlı’daki karşılığı ise aşık, meddah, gölge oyunu gibi alanlarda spesifik belirli alanlar beliriyor. Bu alanlar iktisadi imkâna sahipler ve bir nevi kültür endüstrisi oluşturuyor.”

Yayla, dördüncü bulgunun, kişilerin maddi/manevi arayışlar peşinde olması olarak ortaya konulduğunu dile getirdi ve kişilerin kendilerini göstermeye çalışmaları ile popüler kültür tarafından şekillendirilmeleri (self-fashioning) üzerinde durdu. Yayla, bu arayışın hem seçkin kesimde hem de halk arasında gözlendiğini ifade etti. Beşinci bulgu olarak şöhret kültürünün oluşmasına değinen Yayla, sevilen meddahlar örneği sunarak belirli alanların meşhurlarının oluşmasına ve mezkûr kimselerin etrafında takipçilerin oluşmasına yer verdi. Son bulgu olarak dış dünya ve dünyevî olan ile bağ kurmanın yaygınlaşmasına değinen Yayla, Osmanlıların Avrupa ile etkileşiminin kısıtlı olduğu ve kendi dünyalarına odaklı olduklarını iddia eden yaklaşımların son çalışmalarda geçerliliğini yitirdiğini ifade etti. Yayla, “özellikle Avrupa’da Hezarfen Hüseyin Efendi gibi isimlerin pek çok kişiyle etkileşim içerisinde olduğu malum. Gerek seçkinlerin gerekse halk kesiminde özellikle İslam dünyasındaki pek çok gelişmelerin takip edildiği gözlenmekte. Örneğin Edebiyat’taki Sebk-i Hindî akımı. Burada vurgulamak istediğim dünyevî olana işaret etmek. Çünkü şehirleşme başladıkça insanlar kendi dünyalarında kalmak yerine dünyevî olanla ilişki kurmaya başlıyorlar. Cemal Kafadar’ın -gecenin keşfi- gibi tespitleri bu bağlamda anlamlı.”

Yayla, modern öncesi Osmanlı’da bir popüler kültürden bahsetmenin mümkün olup olmadığı sorusuna tekrar dönerek bahsetmiş olduğu altı bulgunun Osmanlı özelinde büyük oranda uyumlu bir tablo olduğunu dile getirdi. Yayla, bu anlamda kullanılan popüler kültür tabirinin Osmanlı araştırmaları için zemin sunduğunu, yeni araştırmalar için bir yol ve çerçeve sunduğunu ifade etti. Yayla konuşmasını şu değerlendirme ile tamamladı:

“Kırsalda yaşayan halk kesimi ile kentte yaşayan halk kesimini kesinlikle aynı kertede görmemek lazım. Şehirde yaşayan halkın katmanlarının farkında olmak lazım. Bir paşanın veya vezirin seçkinliği ile müderrisin seçkinliği elbette aynı değil. Veya şehirde yaşayan zanaatkârın halk içerisindeki durumu ile köylü bir kimsenin halk içerisindeki durumu aynı değil. Bu çerçevede düşündüğümüzde elimizde belli araştırma kaynakları var. Birincisi mecmua ve cönkler var. Kişisel not defteri olarak görebileceğimiz bu kaynaklarda hem seçkin kimselerin hem de halk arasındaki kimselerin etkileşimlerini ve ilgi alanlarını görebilmek açısından önemli. Yine kiralanan kitaplar var. Bu kitaplarda kişilerin beğenileri ve mesleklerini görebiliriz. Bu kimselerin hangi kesimlerle içli dışlı olduklarını görebiliyoruz. Bir diğer araştırma kaynağı, temellük kayıtlarıdır. Bu temellük kayıtlarında unvanlar da yazar, kişilerin adları da yazar. Yazma metinlerin hangi tarz insanların ellerine geçmiş olduğunu bu sayede görebiliriz. Ayrıca seyyahların işaret ettiklerine bakılabilir. Son olarak, metinlere ve arşiv kayıtlarına da bakılabilir. Bahsettiğim bu metinler popüler kültür tartışmalarına zemin olacaktır.”

Aynı zamanda DÜSAM Youtube kanalında yayınlanan “Modern Öncesi Osmanlı’da Bir Popüler Kültürden Bahsetmek Mümkün mü? Temayüller ve Bir Çerçeve Önerisi” başlıklı konuşma, dinleyenlerin aktif katılımı, soru ve katkılarıyla sona erdi.

Kaçıranlar, linki tıklayarak Youtube kanalımızdan programı izleyebilirler.

Öğrenci Destek Hattı