Mehmet Sebih Oruç: “Teknokapitalizm her ne kadar bireye bolluk getirse de tasavvurumuzu aynılaştırıyor.”

Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), Sosyoloji Güncesi dizisi kapsamında Mehmet Sebih Oruç’u ağırladı. Büşra Nur Topal ve Vefa Can Kaya’nın moderatörlüğünde gerçekleşen programda “Dijital Kültürde İnsan: Nicelikleşmiş Şeffaf Benlik” başlığı altında önemli bir konu masaya yatırıldı.

Konuşmasına dijital kültürü anlamaya yönelik geliştirilen yaklaşımları tanımlayarak başlayan M. Sebih Oruç, dijital kültür ve dijitalleşmenin internet ortamının ötesinde anlamlar ifade ettiğini belirterek “dijital kültür, daha genelde makinelerin ve özelde internetin dahil olmasından sonra insan-makine, insan-bilgisayar, insan-insan ve insan-toplum ilişkilerinde meydana gelen dönüşümler ve bunlarla birlikte ortaya çıkan yeni bir yaşam biçimini ifade ediyor” dedi.

Geleneksel Marksist yaklaşım üzerinden konuşmasını sürdüren Oruç, bahsi geçen yaklaşımla hareket eden araştırmacıların, Marksizmin temel kavramlarını dijital kültüre -doğrudan- uyguladıklarını belirterek “bence buradaki temel problem tarihsel özgünlüğü kaçırmalarıdır” dedi. Oruç, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Teknolojik determinizmle dijital kültürü anlamaya çalışanlar var. Bu ekol biraz daha teknoloji merkezli. Teknolojinin toplumu dönüştürdüğü teziyle hareket ediyorlar. Bu yaklaşımı takip eden son çalışmaların temel problemi şöyle: Teknoloji, insanın ve toplumun dışarısında bir şey olarak üretiliyor ve ayrıksı bir süreç olarak doğuyor; ondan sonra insana ve topluma etki ediyor şeklindeki yaklaşımları eleştiri alıyor”.

İngiliz Kültürel Çalışmaları ve Frankfurt Ekolü’ne de değinen Oruç, bu yaklaşımın Adorno, Horkheimer ve S. Hall’un kavramlarının (örn. Neoliberalizm) medya eliyle nasıl bir dolaşıma girdiğini ve ne tür bir değişim yaşadığını araştırmaya yöneldiğini belirtti. Oruç, tüm bu yaklaşımlar arasından Marx ile Heidegger’i birlikte okuyan H. Marcuse’un yaklaşımını önemli bulduğunu vurguladı ve dijital kültürü anlamamıza daha fazla yardımcı olacağını belirtti.

“Instagram’ı ihtiyaç duyduğumuz için kullanmıyoruz” diyerek sözlerini sürdüren Oruç, “Birileri onu zaten daha önce tanımlıyor. Bu küreselleşen teknolojiler çoğunlukla Amerika’dan çıkıyor. Özelliklerine teknik olarak dâhil olmamız mümkün değil ve ayrıca kullanımına da dahil olamıyoruz” dedi. Akabinde ise sözlerini şöyle sürdürdü: “Fikri anlamda bir zorlaması yok ancak orayı kullanma yönünde bir istek oluşturuyor. Orayı kullanırsınız ve oradaki tüketim kültürünü de içselleştirirsiniz. Oradaki insanların bir şeyleri tüketiyor olmasını sadece görmenin bizatihi kendisi, bireye bir baskı oluşturuyor. Teknokapitalizm bireye bir bolluk getiriyor ve bunlar içerisinde özgürlük ortamı sunuyor. Fakat bu aslında bir zorlama oluyor. Ve tasavvurumuz aynılaşıyor”

Teknokapitalizmin çokluğu tek boyutlaştırarak anlamsızlaştırdığını ileri süren Oruç, teknokapitalizme dahil olan bütün ürünlerin nesneleştirildiğini ifade etti ve şunları söyledi: “Debord, Gösteri Toplumu’nu Marcuse’un metni ile aşağı yukarı benzer tarihlerde kaleme almıştı ve şöyle söylüyordu: Marx’ın toplumu meta toplumu olarak kendisini gösteriyordu. Bizim toplumumuzda ise her şey kendini gösteri ve imaj olarak sunar. Yalnızca imaj haline geldiğinde gerçek olarak görülür. Gösterilebildiğinde ve bireyin tahakkümüne açık kılınabildiğinde anlamlıdır”. Oruç, “bugün artık öyle bir noktaya geliyoruz ki bir şeyin medyaya yansıyor olması dahi bizim için gerçekliğini ifade etmiyor. Mesela diş fırçası reklamında ürünün reklamını yapan kişinin onu kullanmadığını biliyoruz. Onun bir reklam olduğunun farkındayız. Fakat onun reklam olması, yani gösteri, o ürünün kullanılıp kullanılmaması gerçeğinin önüne geçiyor” dedi.

Şeffaflaşmayı açıkladıktan sonra nicelleşmeye de değinen Oruç, “yemek yerken kalori hesabı yapan uygulamalar var. Bu konuya eğilen makaleleri görünce ne kadar yaygın olabilir ki demiştim. Ancak bu ülkeye ilk geldiğimde gözlemlediğim tam da bu oldu. Gençlerin neredeyse yarısı yediklerini tek tek bu uygulamalarla ölçüyorlar. Gıdayı ölçüsüne koyuyor ve fazla olduğunda çıkarıyor”. Oruç, bu anlamlı örneği şu sözlerle yorumladı: “Kendi bedenine alacağı her şeyi nicel olarak hesaplayıp alıyor. Oysa doyma hissi geldiğinde yemeğinizi bitirirsiniz. Dijital kültürde yeme hissi de nicelleştirmenin boyunduruğu altında kalıyor. Bir filme olan düşüncelerimiz de normalde sayıya vurulamaz diye düşünürüz. Çünkü bunlar hissiyatlardır. Ancak artık puanlıyoruz, on yıldız mı dokuz yıldız mı diye bize soruyor. Bunun en net örneğini bedene dair değişen tasavvurda görüyoruz”.

Aynı zamanda DÜSAM Youtube kanalında yayınlanan “Dijital Kültürde İnsan: Nicelikleşmiş Şeffaf Benlik” başlıklı konuşma, dinleyenlerin aktif katılımı, soru ve katkılarıyla sona erdi.

Programı kaçıranlar Düsam Youtube kanalımızdan linke tıklayarak izleyebilirler.

 

15 Nisan 2022
Öğrenci Destek Hattı