M. Fazıl Baş: “Klasik tarihsel sosyolojinin 1960-80’lere yönelen bağlamsallığı, Türkiye’de bir tarihsel sosyoloji birikiminin inşa edilmesinin önüne geçiyor.”

Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), düzenlediği panel kapsamında, 3 Haziran 2023 tarihinde, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde görev yapan M. Fazıl Baş’ı ağırladı. Programda “Türkiye’de Tarihsel Sosyolojinin İşlevini Tanımlamak” başlığı etrafında özgün bir konu masaya yatırıldı.

Sosyoloji merkezli bir bakış açısıyla konuya yaklaşan M. Fazıl Baş, tarihsel sosyolojinin yükseköğretimdeki yerine dair önemli tespitlerde bulunarak, eğitim alanında gözlemlediği belli başlı sorunları masaya yatırdı ve Türk akademik yapılanmasında tarihsel sosyoloji yapabilmenin imkânlarını tartışmaya açtı. Tarihsel sosyolojide yöntemsel açıdan “flû” bir görünüm olduğunu dile getiren Baş, mezkûr durumun dile getirdiği problemlere belirli açılardan etki ettiğini ile getirdi. “Tarihsel sosyoloji, Türkiye’deki sosyal bilim çalışmaları ve yükseköğretimde görülen problemlerin çözümü için bir yol haritası sunabilir mi?” sorusuyla değerlendirmesine başlayan Baş, tarihsel sosyoloji söz konusu olduğunda lisansüstünde üç temel problemin gözlemlendiğini dile getirdi. Baş sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu problemlerden birisi, konu seçimi esnasında yaşanıyor. Bu konuda bir problemden yola çıkılarak hareket edilmiyor. Bununla birlikte geçerli teorilere uygun konu seçilmiyor. Belirlenen konunun gerçekten bir problem teşkil edip etmediği önemli bir sorun. Problem, kamu ile birey arasındaki ilişki çerçevesinde tanımlanabiliyor olmalı. 2000’lerden sonra Türkiye’de Batı teorisiyle gittikçe daha fazla iş yürütüyoruz. Çoğul bir teorik çalışma söz konusu. Bugün daha fazla moda olan teorilerin çalışmalarda kullanıldığını gözlemliyoruz. Bu durum, konunun kendine has teoriyi oluşturmasını ciddi anlamda kısıtlıyor.”

İkinci bir problem olarak araştırmanın yürütülmesi esnasında yaşanan sorunlara değinen Baş, sosyoloji tezlerinde tarihle ilişki kurulurken açığa çıkan önemli durumlara işaret etti. Baş, tarihin kronolojiye indirgenmesi ve bir dekor olarak kullanılmasından bahsederek üçüncü bir problem olan çalışmaların sonuç bölümlerine değindi. Toplumsal bütünlükle ilgili bir sonuç üretmede kısıtlı olduğu görülen çalışmalarda, teori ve metot üretiminin göz ardı edildiğini ifade eden Baş, mikro olguları tarihsel temelde kurmadan yapılan çalışmaların geniş ilişkisel ağa dair yansıtmasının da pek mümkün olmayacağını dile getirdi. Baş, bu bağlamda şöyle söyledi: “Bu yansıtma zihinde tutulmuyor ise toplumsal bütünlüğü önemli düzeyde ihlal etmiş olunuyor ve bu sayede bir sosyolojik çalışmadan beklenilen esas sonuca ulaşılamaması durumunu doğuruyor.”

Tespit ettiği üç temel sorunun niçin ortaya çıktığına değinen Baş, “Tarihsel sosyolojinin tanımındaki fluluk, yönteme nüfuz etmeyi de zorlaştırıyor” dedi. “Tarih ile sosyoloji ilişkisi nasıl kurulacak?” sorusu ile konuşmasını sürdüren Baş, “öğrencilere hap bilgi sunmayalım derken bütün bir dönem boyunca tarihsel sosyolojiyi nasıl tanımlayacağımız önemli bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Bunun bir metot mu yoksa yaklaşım mı olduğu konusunda tartışma yürütüyoruz. Flûluk bize bir olumlu katkı sağlıyor çünkü tarihsel sosyolojiyi yalnızca metot olarak görmekten alıkoyuyor. Tarihsel sosyolojinin gelişimine bakıldığında klasik sosyoloji içerisinden gelen bir damar söz konusu olsa da diğer taraftan sosyal tarih içerisinden gelen bir damar var. Annales Okulu’nu dile getiriyoruz, İngiliz Marksist tarihçileri dile getiriyoruz, 1960’lardaki durumundan bahsediyoruz veya diğer taraftan Amerikan sosyolojisine bir tepki olarak geliştiğini ifade ediyoruz. Mete Tunçay, uzun süreler boyunca tarihsel sosyoloji yerine sosyolojik tarih ifadesini tercih ettiğini söylüyor. Bir tarihçi olarak Tunçay, sosyolojik tarih enflasyonundan ötürü bir noktadan itibaren tarihsel sosyoloji ifadesini benimsediğini dile getiriyor. Diğer taraftan Ali Yaşar Sarıbay’ın Halil İnalcık ile ilgili bir yazısında İnalcık, tarihsel sosyoloji içerisine yerleştiriliyor. Bu da bir soru işaretidir. Tarihsel sosyoloji bu kapsama sahipken öğrencilerimize nasıl bir tanımlama yapacağız?”

Bu noktada sosyolojinin bizatihi kendisinin tarihsel damarı olduğunu vurgulayan Baş, Elizabeth Özdalga’nın “bir tasavvur olarak tarihsel sosyoloji” ifadesine atıfta bulunarak mezkûr alanın bir yetenek ve tahayyül olduğunu dile getirdi. Baş, tarihsel sosyoloji alanındaki tanımlama zorluğunun bir diğer nedeninin, temel referansların 1960-80 arası çalışmaların olmasından kaynaklandığını ileri sürdü. Baş, konuşmasını şu değerlendirme ile sürdürdü: “‘Tarihsel sosyoloji nedir?’ diye sorduğumuzda ilk aklımıza gelen Wallerstein, Tilly, Skocpol olmakta. 80’ler ve onun hemen öncesinde birtakım olaylar olmuş ve tarihsel sosyolojiyi mümkün kılan bir bağlam olmuş. Bu bağlamda belirli metotlar, yaklaşımlar sergilenmeye başlanmış. Yapının ön plana çıkması, büyük dönüşümlerin söz konusu edilmesi, karşılaştırmalı yöntemlere patika bağımlılığı vb. gibi durumlar etrafında atıflar yapılıyor. Klasik tarihsel sosyolojinin bağlamsallığı olarak değerlendirdiğim bu durum, Türkiye’de bir tarihsel sosyoloji birikiminin inşa edilmesinin önüne geçiyor.”

“Bütün bunlar çerçevesinde bir tarihsel sosyolojiden bahsetmek mümkün mü?” sorusuyla konuşmasını sürdüren Baş, mezkûr problemi üç başlık altında değerlendirdi. “Araştırma probleminin oluşturulması konusunda yine klasiklere dönmek gerekiyor. Mills’in sosyolojik tahayyül kavramının kurucu bir kavram olması, meseleleri birey ile tarih arasındaki ilişki üzerinden ele alması araştırmacıların kendi zihinlerini nasıl inşa etmeleri gerektiği yönünde önemli bir rehber olacaktır. Yine Weber’in iki aşamalı araştırma yaklaşımında araştırmaya yönelmede değerlerden hareket etmeyi görürüz. Diğer bir başlık, birikim problemi. Tarihsel sosyolojinin uygulanım çeşitliliğine işaret etme ve Türkiye’de tarihsel sosyolojinin mirasını inşa etmeyi modernleşme tartışmalarının bir parçası olarak görüyorum. Üçüncü bir problem ise tarihsel sosyolojinin zemininin nasıl inşa edileceğidir. Bu noktada edebiyat teorilerinin hem bir nesne hem de kaynak olarak bu alana katkılarının ne olacağı üzerine düşünmek gerekecektir.”

Aynı zamanda DÜSAM Youtube kanalında yayınlanan “Türkiye’de Tarihsel Sosyolojinin İşlevini Tanımlamak” başlıklı konuşma, dinleyenlerin aktif katılımı, soru ve katkılarıyla sona erdi.

Kaçıranlar, linki tıklayarak Youtube kanalımızdan programı izleyebilirler.

Öğrenci Destek Hattı